Emeklemeye başlamakla birlikte, anne-babaların tüm uyarılarına rağmen, ısrarla yasaklanan şeylerin üzerine giden çocuk, bu davranışını ilerleyen yaşlarında da farklı boyutlarda sürdürmeye devam eder. Keşfetmek, tecrübe etmek, öğrenmek istemek, merak etmek, annesinin-babasının sabrını, tepkisini ölçmek gibi daha başka nedenler de çocukları yasakları çiğnemeye iter.
Ebeveynleri saymadıkları, onları önemsemedikleri için değil kesinlikle. Aileler bunu çocuklarının itaatsizliği olarak algılar ve çocuklarını “söz dinlemez”, “yaramaz” biri olarak görmekle birlikte bu duruma oldukça hayıflanırlar. Hâlbuki belirli yaşta bu tür davranışlar sergileyen çocuğa, hemen “itaatsiz” damgası vurmak, insafsızca bir yargıdan ötesi değildir. Bu peşin yargıyla çocuğuna yaklaşanlar ve yaramaz olduğunu her fırsatta dile getiren ebeveynler, çocuklarını gerçek anlamda itaatsiz bir birey olarak yetiştiriyorlardır ama ne yazık ki bunun bilincinde değillerdir. Zira “yaramaz, söz dinlemez, huysuz” vs. gibi sözlerle etiketlendirildiğini işiten çocuk, kendini yavaş yavaş bu yakıştırmalara alıştırıyor ve “demek ki ben böyleyim” diyerek kabulleniyor kendisi hakkında söylenenleri.
Halkımız arasında yaygındır, çoğu anne-babalar, -takdir edersiniz ki daha çok anneler- uslu ve uysal olarak gördükleri çocuklarını sırf nazar değmesin diye başkasının yanında “aslında benim çocuğum hiç söz dinlemez”, “çok asabidir, zapt edemiyorum” gibi söylemlerle küçük düşürüyorlardır. Belki iyi niyetle bunu yapsalar da esasında bunu işiten çocuğa çok büyük zararlar veriyorlardır. Bu sebeple hem onların yanında hem de onların yokluğunda, çocuğumuz hakkında hoş olmayan nitelendirmelerden her daim ve her türlü ortamda kaçınmalıyız.
Örneğin 18. aya kadar çok uysal olan çocuktaki değişiklik, ebeveyninin yardımı olmaksızın hareket etme ihtiyacından gelmektedir. Çocuk, bunu her şeye karşı çıkarak gerçekleştirebileceğini sanmaktadır. Bu yaşlar, çocuğun kendini birey olarak ispatlamaya çalıştığı yaşlardır. Bu bağlamda çocuk kendi sınırlarını sonuna kadar keşfetmek isteyecek ve anne-babasıyla sürekli bir çatışma halinde olacaktır.
Ebeveynler olarak bize düşen, çocukla şiddetli bir çatışmaya girmek yerine çocuğun özerklik sürecine saygı duymakla birlikte, ailede tüm aile fertleri tarafından uygulanması zorunlu olan net kurallar belirlemektir. Ne kadar yorucu olursa olsun belirlenen kurallarda tutarlı olun. En ufak tavize yer vermeyin. Kurallara dikkat etmekle birlikte çocuğunuza kendini ve sınırlarını keşfetmesine imkân verin. Unutmayın, bu süreç geçicidir ve sağlıklı bir şekilde atlatılırsa çocukta olumsuz izler bırakmaz, çocukta ilerleyen yaşında olumsuz davranış bozuklukları meydana gelmez.
Bu noktada kurallarla ilgili ufak bir parantez açarak şu bilgiyi aktarmak isterim: Ancak 3 yaşından itibaren çocuklar, ebeveynlerinin kendilerine verdiği kurallara bilinçli olarak bağlı kalabilirler. 3 yaşın altındaki çocuklar, henüz kuralların anlam ve mahiyetini kavrayamazlar. 4 ila 6 yaşındakiler -genellikle akranlarıyla oynarken- kurallarla içli dışlı olur, bu hususta pek çok deneyim kazanırlar.
Gelişim sürecine bakıldığında, 2,5 ve 6 yaşlarının adeta birer olumsuzluk, yani isyankârlık yaşı olduğu görülür. 2,5 ve 6 yaş çocuğunun tipik karakteristikleri arasında, dengesizlik, kurala karşı olma ve isyankâr bir tutum sayılabilir. Yine 4 yaş, çocuğun kabına sığmadığı, “kolay öfkelendiği”, öfkesini de kaba kuvvetle ortaya koyduğu “taşkınlık” yaşıdır. Buna karşılık 3-5-10 yaşlar, sükûnetin egemen olduğu, olumlu ilişkilerin görüldüğü, gelişim dönemleridir. Bu sebeple, yaramazlık sorunu ile karşı karşıya kalan ebeveynin, öncelikle gelişim aşamalarına ilişkin özelliklerden haberdar olması ve bu ışık altında çocuğun davranışlarını değerlendirmesi gerekiyor.
Peki, gelişim özelliği gereği yapılan yaramazlık dışında başka hangi sebepten dolayı çocuklar yaramazlık yaparlar?
Dikkat Çekme Çabası:
Şayet çocuğunuz söz dinlediğinde onu övmüyorsanız, çocuğunuz söz dinlemeyerek sizden övgü beklentisine girebilir. Zira çocuklar özeldir ve özel hissedilme gereksinimi duyarlar. Dolayısıyla sadece söz dinlemede değil, tüm olumlu davranışlarında onu övmekten geri durmayın. Onunla gurur duyduğunuzu ve onu sevdiğinizi kendisine belli edin her daim. Oyun ve etkinliklerle verimli zaman geçirin çocuklarınızla ki; ona değer verdiğinizi bilsin, görsün, hissetsin. Bu şekilde çocuğunuz dikkatleri üzerine toplamak için olur olmadık davranışlarda bulunmak zorunda kalmayacaktır.
DEHB (Dikkat Eksikliği Hiperaktivite Bozukluğu):
Çocuğun yaramazlığı, Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu adı altında ve doğuştan gelen fizyolojik bir rahatsızlıktan kaynaklanabilir. Aşırı hareketlilik, huzursuzluk, yerinde duramama, her şeye atılma, sırasını bekleyememe gibi davranışlar bu hastalığın belirgin özellikleri arasındadır. Bu yaramazlık türü, çocuk psikiyatrisi ve pedagogun ilaç ve eğitim reçeteleri ile yönlendirilebilecek türdendir. Dolayısıyla anne-babaların bu hastalık ve belirtileri hakkında kendilerini bilinçlendirip, çocuklarında DEHB belirtileri gördüklerinde bir uzmana başvurmaları gerekmektedir. Uzmana danışmadan ve uzman tarafından teyit edilmeden doğrudan birkaç belirtiler var diye çocuğuna DEHB teşhisini koymak doğru değildir.
Haddinden Fazla Cezalar ve Yaptırımlar:
Yaramazlıkların bir başka sebebi de çocuğunuzun kendisine haksız muamele edildiğini düşünmesidir. Bu durumda çocuk asi olmaya meyleder ve yaramazlığıyla kendisini haksız yere cezalandırdığını düşündüğü ebeveynine tepki gösterir. Şayet bir ceza işe yaramıyorsa, onu tekrarlamanın veya cezayı şiddetlendirmenin bir anlamı yoktur. Verilecek cezalar, her zaman yapılan hatalı davranışa yönelik olmalıdır. Örneğin çocuğunuz oyuncaklarını etrafa fırlatıyor. Tüm uyarılarınıza rağmen bu yanlış tutumundan da vazgeçmiyorsa; o zaman yapacağınız tek şey, oyuncaklarını belirli bir süre için kaldırmaktır. Bağırmak, öfkelenmek, fiziksel şiddet uygulamak asla çözüm değildir.
Çocuğunuzla sağlıklı iletişim kurarak, çocuğunuzun sözünüzü daha iyi dinlemesini sağlayabilirsiniz. Bunun için 5 hususa dikkat etmeniz büyük önem taşımaktadır:
1. Çocuğunuzun tüm dikkatini size verdiğinden emin olun. Adıyla hitap ederek, hizasına çömelerek ve göz teması kurarak talimatlarınızı dile getirin. Talimatlarınıza yeteri kadar kulak asmadığını düşündüğünüzde ne yapması gerektiğini tekrarlamasını isteyin.
2. Çocuğunuza kararlı bir tonla, açık ve net ifadelerle ne yapması gerektiğini söyleyin. Talimatlarınızın bir istek veya rica değil uyulması gereken mecburi bir şey olduğunu belli edin. Örneğin “Şimdi yatağına gitmek ister misin” şeklinde değil de “Şimdi yatağa gitme zamanı” şeklinde net talimatlar verin. Mümkün mertebe basit cümleler kurun.
3. Olumsuzluk ifade eden kelimelerden kaçının. Çocuğun ne yapmaması gerektiğini değil nasıl yapması gerektiğini söyleyin. Örneğin “Başkasının tabağından yemek yeme!” demek yerine “Kendi tabağından yemelisin” demelisiniz.
4. Bir seferde yalnızca bir, en fazla iki talimat verin. Çocuğunuzu talimatlara boğmayın. Bir sonraki talimat için ilk verdiğiniz talimatın yerine getirilmesini bekleyin.
5. Belirsizliklerden uzak durun. Söylediklerinizle beden dilinizin uyumuna dikkat edin. Bir taraftan bir şeyler yasaklarken diğer taraftan gülerseniz çocuğunuzu ikilemde bırakmış olursunuz.
Çocuklarınız hakkında peşin hükümlü olmayın, davranışlarına su-i zanla değil hüsn-i zan ile yaklaşın. Kendini ve çevresini keşfetmesini izin verin. Aşırı sınırlamalarda bulunmayın. Korkutmayın, ürkütmeyin, kendinizden uzaklaştırmayın. Onunla çocuklaşın ve onunla empati kurun. Ona taşıyabileceğinden fazlasını yüklemeyin. Destek olun, yanında olun. Kısacası anne olun, baba olun, olması gerektiği gibi, hakkını vererek…
Pedagog Meliha Timur | Nisanur Dergisi | Şubat 2020 | 99. Sayı
Yorum yap