2020DosyaEdebin CazibesiRana ÇeçenYazarlar

Ne Güzel Süstür Edep

Bismillahirrahmanirrahim.

Televizyonun evlere girdiği ilk yıllardı. Büyüklerimden şöyle iki hikâye duymuştum: Bir kadın akşam işten dönen eşini daha önce yapmadığı bir şekilde (sevgisini fiilen belirterek) karşılamış. Bu duruma alışkın olmayan adam, karısının davranışına şaşırmış ve neden bugün kendisini bu şekilde karşıladığını sormuş. Kadın, bunu televizyon programlarında gördüğünü ve eşinin memnun olacağını düşünerek böyle davrandığını ifade etmiş. Bunun üzerine adam bir şey demeden televizyonun olduğu odaya gitmiş, televizyonu alarak kullanılamaz hale getirmiş. Şaşkınlık ve merakla kendisine bakan hanımına “Bugün bize bunu öğreten yarın kim bilir neler öğretir.” demiş.

Diğer hikâye ise, evlerine yeni televizyon alan ailede cereyan ediyor. Bir akşam tüm aile televizyon izlerken ekranda bir spiker belirmiş. Evin hanımı odaya girip bu manzarayı görünce başörtüsünü düzeltip arkasına dönmüş. Spikerin kendisini görmediğini söyleyenler olduysa da o hanım, bu davranışından ödün vermemiş.

Bu hadiseleri ilk duyduğumda birincisi için, “ne olmuş yani kadıncağız bunu yaptıysa, adam bir güzel söz söylememiş”, ikincisi için de “kadınlarımız ne kadar da cahil bırakılmış” diyerek o anki doğru bildiklerimi dillendirmiştim. Ama aradan uzun zaman geçince yaşayarak öğrendim ki; o adam aslında anlayışsız koca değil ferasetli, kadın da cahil değil hayâlı, edepli bir insanmış.

Ekranlarda masum ve zararsız görünen davranışlarla birlikte, toplumun köklerine dinamit yerleştiren nice ifsat projeleriyle, fasitler evlerimize kadar girdiler. Sinsice, hissettirmeden öyle bir yaptılar ki; bir de baktık ahlak dışı fiiller bizim için normalleşmiş.

Edep, iffet, hayâ mumla aranan kavramlar ve davranışlar oldu. Oysaki toplumu toplum yapan, onu dışarıdan gelecek fırtınalara karşı koruyan en büyük ve dayanıklı kalkanlar; edep ve iffettir.

Nerede nasıl davranılması gerektiğini bilmektir edep. Sözlerinde, davranışlarında ölçüye dikkat etmektir. Yerine ve ortamına göre uygun davranışı sergilemektir. Allah (CC)’ın kanunlarına ve bu kanunlara aykırı olmayan toplum kurallarına riayet etmektir.

Kendisine ait olmayana bakmamak, kendisine ait olana da baktırmamaktır iffet. Sınırı aşmamaktır. Gözün, kulağın, dilin, elin, ayağın sınırları vardır. Bunlara, nerede durmaları gerektiğini öğretmektir. Çünkü bunlar sınırı aşmazsa nefis dizginlenir, haddini bilir.

Utanma duygusunu kaybetmemektir hayâ. İslam’ın ahlakı, imanın nizamıdır. İmanı emniyetli kılan kaledir, imanın süsüdür, cennete giriş biletidir. Edep, iffet ve hayâ öyle mücevherlerdir ki; yoklukları, kıymetlerinin farkına vardırır. Bu üç kavram birbirinden ayrılmaz. Birbirini destekler, kuvvetlendirir. Birinin yokluğu diğerlerini eksik bırakır. Bu yüzden olsa gerek bazen birbirlerinin yerine dahi kullanılırlar. Ne güzel buyurmuş Fahri Kâinat (SAV):

“Edepsizlik ve çirkin söz, girdiği şeyi çirkinleştirir. Hayâ ise girdiği şeyi güzelleştirir.” (Tirmizi, İ. Mace)

Asrın insanı, medeniyeti ve çağdaşlığı öz değerlerden uzaklaşmakta sanır. Teknolojik olarak ne kadar gelişirse gelişsin, köklerine bağlı olmayanların gelecekleri de yoktur. Geçmişlerin bazı basmakalıp, katı tutumları, şimdikilerin vurdumduymazlığına neden olmamalıdır. Ya hep ya hiç mantığı, tutarlı ve faydalı bir mantık değildir. Yıllarca kayınbabasıyla konuşmayı, aynı sofraya oturmayı abes sayan düşünceye tepki olarak; kayınbabasının yanında edep ve hayâ sınırlarını aşan davranış olmamalıdır. Büyüklerinin yanında her şart ve ortamda konuşmayı, kendi çocuğunu dahi kucaklamayı saygısızlık olarak gören düşünceye tepki, büyüklerin sözlerini dinlememeyi, yanlarında her şeyi rahatlıkla konuşmayı normal görmek şekline dönüşmemelidir. Öyle mükemmel bir dine mensubuz ki; aile ilişkilerinden toplumsal ilişki adabına, tuvalet adabından uyku adabına; yürüme adabından oturma adabına, konuşma adabından susma adabına kadar hiçbir alanı es geçmemiş, boş bırakmamıştır.

Edebi nereden öğrendin, diye sorana; “Edepsizden” diye cevap vermiş arif. Her şey zıddıyla kaimdir çünkü. Onun nasıl bir nimet olduğunu şimdilerde daha iyi anlıyoruz. Özgürce, zincirleri kırıp keyfince yaşamak ve kimseye hesap vermek zorunda olmamak… ‘Dünyaya bir defa geleceğiz, o halde doya doya yaşayalım’ düşünceleri sebebiyle esfeli safilin olanları gördükçe edebin ne kadar değerli olduğunu müşahede ediyoruz. Hele özgürlük ve eşitlik adına kadınlara söyletilen “biz kimsenin namusu değiliz” sloganları, belli bir süre sonra namus kavramının buharlaşmasına sebebiyet vermeye başladı.

Edep sahibi insan gayri ihtiyari bir hata işlese, utancından yüzü kızarır. Edebi olmayanınsa kızaracak bir yüzü dahi yoktur. Nasıl bir girdapta olduğunun farkına vardığında da çoğu zaman çok geç kalmıştır. Dünyada toplumdan dışlanır. Anlık olarak ilgi gösterilse bile uzun vadede onunla aynı ortamı paylaşmayı istemez insanlar. Ahiretteki cezası ise Rabbul Âlemine kalmıştır.

“İman edenler arasında kötülüğün, hayâsızlığın yayılmasını isteyenler ve sevenler için dünyada da ahirette de elim bir azap vardır.” (Nur Suresi/19)

İnsan yaradılışı gereği olsa gerek, kendi davranışlarının yanlışlığını çoğu zaman göremez. Aynı davranışın çirkinliğini bir başkasında görünce fark eder. “Mü’min mü’minin aynasıdır.” (Ebu Davud) hadisi, belki de bu noktaya da işaret ediyordur. 

Kendisi nasıl davranırsa davransın başkaları hep iyi ve doğru olmak zorunda. Kendisi sözüyle, davranışıyla iffet sınırlarını aşsa da eş ise, eşinin aynı davranışlarına tahammül edemez. Bekârsa da evleneceği eş adayının tertemiz olmasını ister. Çünkü bilir ki; edep ve hayâ sahibi kimse ihanet etmez, ne kendisini ne de karşısındakini mahcup edecek davranışlarda bulunmaz.

Gerek sosyal medyada gerekse de görsel ve işitsel iletişim araçlarında gördüğümüz, okuduğumuz, duyduğumuz facia haberlerinin büyük çoğunluğu iffetsizliğin, edepsizliğin sonuçlarındandır. Yanlış herkes için yanlış, doğru herkes için doğrudur. Kadını erkeği, genci ihtiyarı yoktur. Şu da bir gerçektir ki; hayâ herkeste güzeldir ancak Rasulullah (SAV)’ın: “Hayâ güzeldir; kadınlarda daha da güzeldir.” (Deylemi) hadisinde de ifade ettiği gibi edep/hayâ kadınları ayrı bir süsler, onlarda ayrı bir güzel durur. Kadının hayâsı, edebi, iffeti yalnızca kendisini değil erkeğin edep, hayâ ve iffetini de besler. Kendisini, ailesini ve toplumu da muhafaza eder.

Rana Çeçen | Nisanur Dergisi | Şubat 2020 | 99. Sayı

Yorum yap