2019Aynur SülünDosyaİlim İrfanİlmihalNamazYazarlar

Namazda Huşu Duymak

Huşu duymak, kişinin Rabbi karşısında kalben boyun eğmesi, tevazu göstermesi, acizliğini kabul etmesidir. Kalbin, rabbi karşısındaki mahviyet halidir. Bu duyguların yoğunluğunda kılınan namaz da huşu ile kılınan namazdır. Ancak huşulu namaz kişiyi kendine getirir. Çünkü böyle bir namazda kendini bilmek vardır. Kendinin Allah karşısındaki konumunu tekrar tekrar idrak etmek, haddini bilmek vardır. Ancak böyle bir namazda kurtuluş vardır.

“Müminler kurtuluşa ermişlerdir, onlar namazlarında huşu içindedirler.” (Mu’minun /1-2)

Namazda yapılan hareketler namazın sureti iken, huşu o suretin içinde çarpan kalptir. Kalbin tüm vücuda kan pompaladığı gibi, huşu ile kılınan namaz da hayata ahlak ve amel pompalar. Aile hayatından, komşuluk ilişkilerine, sosyal hayatın tüm kademelerine kadar insanı her açıdan dizayn eder. İnsanın duygularını, düşüncelerini karmaşanın arasından kurtarıp ilahi bir huzura kavuşturur. İnsan gün boyu çeşitli sorunların, olumsuzlukların, yönlendirmelerin, teşviklerin, baskısı altında kalır. Birçok zorunluluk etrafını kuşatır. Memursa ayrı, öğrenciyse ayrı, işçiyse ayrı bir zorunluluklar dairesinin içinde kendini bulur. Fakat buna rağmen Müslüman, içinde bulunduğu şartların şekillendirdiği bir varlık olamaz.

Şartlar İslam’a uygun değilse şartlarla mücadele edebilecek, itiraz edebilecek, uymak yerine kendine uygun hale getirecek bir duruşa sahip olması gerekir. Bunun için güçlü bir şahsiyete sahip olmalıdır Müslüman. Duygu ve düşüncelerinde karmaşaya düşmemesi, ikilem içinde kalmaması, İslam’ın kendisi için çizdiği sınırları aşmaması gerekir.

Özellikle de kadın ve erkek arasında her alanda laubaliliğin, ölçüsüzlüğün olduğu bir zamanda o, ölçüleriyle var olmalı, gözleriyle bile karşı cinsin dairesine girmemelidir. Karşı cinsin de kendi mahrem dairesine girmesine müsaade etmemeli; sesiyle, söylemleriyle, davranışlarıyla, eylemleriyle hayâlı ve edepli olmalıdır. Kılacağı beş vakit huşu yüklü namaz, ona İslam’ın kendisi için belirlediği ölçüleri korumasında en büyük dayanak olacaktır. Kişi, namazın bu ruhunu kaybettiği oranda direniş gücünü kaybeder ve o da içinde bulunduğu şartların içinde çok kolay mazeretler üretip çözülmeye başlar. Müslüman kişi, kendisini İslam’a aykırı alışkanlıklar edinmeye zorlayan, İslam’a aykırı bir dünya görüşüne sahip kılmaya çalışan, İslam’a aykırı bir ölçü oluşturmaya çalışan sisteme karşı direnmek zorunda olduğunu unutmamalıdır.

Huşuu namazda yakalayamamanın en büyük nedeni gaflettir. Dünya hırslarıyla, sevgisiyle kalbin fazlaca meşgul olmasıdır. Belki de huşuu yakalama gibi bir derde sahip olamamaktır. Ya da önemi konusunda bir bilinç eksikliğidir, namaza karşı hassasiyetin azalmasıdır. O halde yapılacak şey, huşunun kalbe misafir olması için zemini uygun hale getirmektir. Bunun için huşu duyan bir kalbe sahip olma adına dua etmek, bolca yalvarmak gerekir. Kalpteki kirleri temizlemek, işlenen günahlar için Allah (CC)’tan af dilemek de kalbi hazırlayacaktır. Hem bu misafir gelmeden önce evin temizlenmesi, toparlanması gereklidir. Çünkü kalp, belki de en değerli duyguyu kendinde misafir edecektir.

Namaz kılarken okunan ayet ve dualara yoğunlaşmak, manaları üzerinde düşünmek hem zihni hem kalbi yoğuracak, bir bilinç tazelenmesine yol açacaktır. Üstelik Allah’ın kelamını hatırlamaya çokça ihtiyacımızın olduğu bir dönemden geçiyoruz. Sistem, devamlı unutalım diye bir gayret gösterirken, biz de o oranda hatırlayalım diye bir gayret göstermeliyiz.

Namazda huşua eren insanın Rabbine karşı aidiyet duyguları gün boyu taze kalır. Böylece bedeninin, malının, evladının, hayatının ve ölümünün sahibini hatırladıkça kendini onlar üzerinde malik hissetmez. Bireyselleşme, bencillik duyguları, kendine emanet edilenler üzerinde malik hissetme duygusundan ileri gelir. İnsanları özgürleştirme yalanıyla aidiyet duygularını çalan mevcut düzen, “kendin için yaşa, bedenin sana ait, istediğin gibi harca, özelsin, kendi kararlarını kendin ver” telkinleriyle insanları Allah’tan kopartıyor; O’na ait olma hissini çalıp yalnızlığa mahkûm ediyor. Günümüz gençliğinde büyük bir yalnızlık hissi mevcut. Kendini Allah’a, bir aileye, bir geleneğe, belli bir tarihe ve kültüre ait hissetmeyen gençlerin sayısı çoğalıyor. Özgürlük adına her şeyden bağımsızlaştırılan gençler bağımlılıklara yöneliyor. Bağımlılığa yönelmek ruhsal bir ihtiyaç olan bağlanma ihtiyacını giderme isteğinden doğuyor. Üstelik zayıf ve aciz olarak yaratılan insan, bağlanmadan yaşayamıyor. Kendisini, bağlandığına ait hissediyor. İşte huşu ile kılınan namaz, bu ruhsal açlığı gideriyor. İnsan bu şekilde, ait olduğu Allah’la bağını kopartmamış oluyor. Allah’tan başkasıyla kurulan her bağ, fani, geçici dünyevi gayeler için olunca sonu hep bunalım, hep hüsran. Fakat fani olana eğer Hakkın rızası, Onun davasına hizmet için bağlanılıyorsa; bu bağ ebediyete doğru yol alan, huzur veren bir bağ oluyor.

Huşu ile kılınan namaz, insana kendi kendinin maliki olmadığını, hiçbir şeye gücünün yetmediğini, Rabbi dilemedikçe, şartlar bir yaprağın düşmesine ne kadar müsait olursa olsun asla yere düşmeyeceğini idrak ettirir. Huşu eğitir, yüceltir, insanı kâmil yapar, ham olanı pişirir.

Yüce Rabbimiz, her namazda huşua erenlerden eylesin bizleri. Şartların kurbanı olanlardan, koşullar karşısında değerlerini feda edenlerden eylemesin biz Müslümanları. Çözülenlerden değil, inanç ve değerleriyle ihya ve imar edenlerden kılsın her birimizi. Âmin…

Aynur Sülün | Nisanur Dergisi | Temmuz 2019 | 92. Sayı

Yorum yap