Hamd, mağlup edilmesi imkânsız, yegâne galip Aziz olana; salât ve selam, izzetin kaynağından beslenip bize yenilmezliğin yollarını gösteren Rasulüne olsun.
Alışveriş listesini elinden düşürmeyen bizler, ne çok ihtiyaç sahibi olduğumuzu da kabul etmiş oluyoruz esasında. Alışveriş yaparak karşıladıklarımızın çok daha fazlasını kâinat pazarından tedarik ediyor olmamız, fakirliğimizin ilânıdır kanaatimce. Ciddi derecede ihtiyaç sahibi olana; günümüz Türkçesiyle fakir dendiğini hepimiz biliriz.
Suya, yemeğe, havaya, yer çekimine, sürtünme katsayısına, ısıya, ışığa vb. olan gereksinimlerimizin yanı sıra; sevme, sevilme, ilgilenme, ilgilenilme gibi duygusal gereksinimlerimiz de vardır. İhtiyaçlarını kendisi gideremeyip başka bir el aracılığı ile giderene aciz dendiği de herkesçe malumdur. Yaşamak için elzem olanı elde edemeyen bizler, buradan fakirliğin yanına eklenmiş acizliğimizi de görmek durumunda kalıyoruz. Sahip olduğunu sandığı vücuduna bile söz geçiremeyen bizler ne kadar da hükümsüzüz.
Fakirlik, acizlik, mahkûm olma… İnsanın kendi içine döndüğünde gördüğü ama görmekten hiç hoşlanmadığı manzaralar… Görmekten hoşlanmaz çünkü bu zillet dolu manzaraları görmenin, onu Aziz olana götürdüğünün farkında değildir. Acizlik, fakirlik, mahkûmiyet zilleti çağrıştırırken; sonsuz kudret, gerçek zenginlik, her şeye hâkim olma; izzet makamını ve bu makamın sahibini gösterir.
Bir ailede ya da ülkede her bireyin görevini yaparak itaat etmesi, izzet ve galibiyette üstün bir aile reisini veya padişahın varlığını işarettir. Var edilen her şeyin tam bir dikkatle vazifesini yapıp haddi aşmaması, şartsız bir itaat, Aziz olan Allah (CC)’ın izzetinin delilidir.
Her bir varlık boyun eğmiş, kendi programlarının dışına çıkmamış, şanı yüce olan Allah (CC)’ın eseri ve memuru olmakla izzetlenmişlerdir adeta. Ki O’nu, dilediğini yapmaktan hiç kimse alıkoyamaz. Onun dışında kalanlar mahlûk (yaratılmış) iken buna nasıl güç yetirebilir ki? Üzerinde zillet elbisesi taşıyanların izzete ilişebildikleri görülmüş müdür?
Sözü dinlenmeyen babanın, öğretmenin ya da idarecinin öfkesi, gücü yettiği oranda cezalandırması hepimizin tanık olduğu bir durumdur. Bu baba, öğretmen ya da idareci emrinin dinlenmemesini sineye çekerse; makamının gereğini yerine getirememiş olur. Şanı yüce, Aziz olan Allah (CC), isterse bir saniyenin binde biri kadar kısa bir zamanda bu muhteşem âlemler hemen sönüverir. Bunu yapmak O’na hiç ağır gelmez. Peki, ama neden dilemiyor? Aziz isminin intikam sözcüğü ile bazen bir arada oluşunun, çoğunlukla hikmet kelimesiyle birlikte oluşunun sırrı nedir?
Kâinatın Hâlıkı’nın, işlerini sebepler dairesi içinde görmesi bizim için rahmet iken, olanların sebepler tarafından yapıldığı düşüncesi ile haddini bilmezliğe dönüşebiliyor maalesef. Sebepler Allah (CC)’ın mülküne ortak olamaz oysa. Sebepler, hükümetin kalem dairesinden öte değildir. Yukarıdan gelen emirlerin tebligatı sebepler dairesinden yapılır. Bunun üzerini örten küfür, kâinata ve kâinatın Yaratıcısına büyük bir haksızlık yapmaktadır. Bu durum hâkimiyetinin izzetini kırar. Zira haksızlık yapılamayacak kadar üstündür O.
Aziz olan Allah (CC)’ın kudreti galiptir, dilediğini hemen yapabilir. Ancak hikmeti ile cezaları erteler. Hikmet çerçevesindeki erteleme olmasaydı çoktan her şey alt üst olurdu. İzzeti layık gördüğü kulları, karalasalar da onları cezalandırmada acele etmez.
“Hem Sen Aziz’sin, izzet ve azamet sahibisin! Biz zilletimize bakıyoruz, üstümüzde bir izzet cilveleri var. Demek Senin izzetinin ayinesiyiz.” (Mektubat) Bir hastalıkla gücünü, bir kaza ile vücudunun fonksiyonlarını, bir yanıkla güzelliğini, bir hata ile servetini, bir musibet ile sevdiklerini, bir hücrenin programını şaşırmasıyla hayatını kaybedebilen insanoğlunun kibrini anlamak hayli güç. Hastalık mevzu bahis iken def-i hacet için fazlaca sıkıntı çeken insan, güç, kuvvet ve kudretin kaynağı, yaratıcısı, her şeyin gerçek sahibi olan Rabbine muhatap oluşunun şükrünü nasıl eda edebilir?
Merhamet, af, iyilik, fedakârlık, adalet gibi izzetin de insanın derecelerini ne denli yükselttiğini fehmetse, hamdın cisimleştiği bir hayatı yaşamasına kim engel olabilir? Malzemesi değersizken En Değerliyeayna olmanın, zilletten izzete olan yolculuğunun önüne kim geçebilir?
Enaniyet, kibir ve inat… Aziz olan Allah (CC), insanların yüce ve değerli olmalarını istediği için hayatlarına kurallar koyar. İnsanı küçük düşürecek, onurunu zedeleyecek davranışları yasaklayarak şerefli kalmasını ister. Dedikodu, kumar, içki, iftira gibi ameller, insanın haysiyetinden çalan davranışlar değil midir? Allah (CC), varlığımıza anlam katan ve değerli kılan en önemli güç değil midir? Bu soruya olumlu bir cevap ancak akıl sahiplerinden gelir.
O halde akleden kula düşen şey; bütün heveslerine hâkim ve galip olmaya çalışmak, isteklerini, arzularını helal yoldan temin etmesini bilmek, her işinde, her sözünde akıl ve basiretin icap ettirdiği hududu aşmamaya gayret etmektir. Ahirette zelil olmamak için günah ve isyandan şiddetle sakınmaktır.
Yazması kolay, uygulaması zor olan; ne yapılması gerektiğidir. Birinci sınıfı okuyan öğrencinin Trigonometri konusunu anlaşılamaz görmesi, yadırganacak bir durum değildir. Her bir sınıf hakkıyla okunduğunda Trigonometriye adım adım yaklaşılır ve gerisi çorap söküğü gibi gelir.
Kâinat okulunun da bir müfredatı vardır; Marifetullah… Allah (CC)’a adım adım yaklaşan kul/öğrenci, tanıdıkça sevecek, sevdikçe daha çok tanımak isteyecektir. Muhabbetullah diplomasıyla aldığı ruhani lezzet, sonraki adımları atışını kolaylaştıracaktır.
Allah (CC)’ı Aziz ismiyle bilen kul, mahlûka bel bağlamaz. Korkuyu ve zilleti yüreğinden sürgün edip Aziz olan Allah (CC)’ı gönlünün sultanı ilan ettiğinde, insanlar karşısında ezilip büzülerek küçülmez. Allah (CC)’ın kendisine gönülden bağlanan nice az topluluklara zafer verdiğini görür.
Ey Aziz! Seni benden saklayan izzetine karşın hikmetinle görünür eyle kendini. Yakınlığınla güzel eyle kalbimi. Huzurunla aziz eyle ruhumu. Bu ahlakından nasiplenmiş insanlardan kıl beni/bizi. (Âmin!)
Gülfer Ekmen | Nisanur Dergisi | Şubat 2019 | 99. Sayı
Yorum yap