Gülfer EkmenManşet

Mühlet Veren

Gücü yettiği halde hemen ceza vermeyen El Halîm olan Allah (CC)’a hamd, hilm ile soluklanarak yaşamayı öğreten Rasûlüne salât ve selam olsun.

Etrafımızın ve hatta evlerimizin Allah (CC)’ın razı olmadığı karelerle dolduğu bu zaman diliminde Allah (CC)’a davet eden, yanlışa karşı uyarma pozisyonunda olan müminin işi ne de zordur. Ayan beyan ortada olan tüm gerçeklere rağmen çağrısına ret cevabı alan davetçi ne yapmalıdır bu durumda? Bu ve benzeri minvaldeki soruları, El Halîm esmasına sorarak devam edelim ki; dengeli sürsün hayat yolculuklarımız.

Suçluyu cezalandırmaya gücü yetmeyene Halîm denmez. Kullarının isyanlarına karşı hemen öfkeye kapılmayan, kudreti yettiği halde hikmete binaen yapmayan, affı büyük, mağfireti geniş, halîmiyeti güzel olandır Allah (CC).

Yolda selametle kalışımızı sağlayan rehberimiz Kur’an-ı Kerim’de on bir kez Allah (CC)’a izafe edilerek zikredilen Halîm esmasına, sürekli başka bir esmanın eşlik etmesi dikkatlerden kaçmaması gereken bir konudur.

“Şüphesiz Allah Gafurdur, Halîm’dir.” (Âl-i İmran,155) şeklinde altı kez Gafur esmasıyla; “…Allah her şeyi en iyi bilendir, Halîm’dir.” (Nisa,12) örneğiyle üç kez Âlim esmasıyla; “…Allah çok zengindir, Halîm’dir” (Bakara,263) misaliyle bir kez Ganiy esmasıyla; “…Allah Şekurdur, Halîm’dir.” (Teğabun,17) ayetiyle de bir kez Şekur esmasıyla geçer Halîm esması. İlahi kelamımızdaki bu ayrıntıyı, Halîm esmasını, beraber geçtiği esmalarla nasıl okumalı o halde?

Allah (CC)’ın affı, daha büyük makamlardan gelen baskılar sonucu değil, El Gafur oluşundandır. Daha büyük bir makam ve baskı mümkün değildir zira. Kuluna mühlet verişi bilmediğinden, gafletinden ya da delil yetersizliğinden değildir. Her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilen El Âlim’dir O çünkü. Kuluna muhtaç olduğundan değil, kulunun muhtaç oluşundandır fırsatlar tanıyıp az bir iyiliğe çok mükâfatlar vermesi. Zengin olup ihtiyaçsız olan El Ganiy’dir. Şükre layık olan, şükrün karşılığını bol bol veren Eş Şekur’dur Mevlamız.

“Eğer Allah insanları yaptıkları günahlar yüzünden hemen yakalayıverseydi yeryüzünde hiçbir canlı kalmazdı. Lakin onları belli bir müddete kadar geciktiriyor.” (Fatır,45) Böylece rahmetinden kullarına fırsat verir, zaman verir ki; pişmanlıkla tevbe kapısını çalabilsin kul.

Devam eden hayatlarımız en büyük nimetlerden değil midir? Bunu sağlayan her canlı, her organ, her olay El Halîm isminin tecellisiyle varlığını sürdürmüyor mu? Bu tecelliye örnek olacak organ, sistem ve canlılar nelerdir o halde?

Atmosferdeki ozon tabakası, verdiğimiz zararlar neticesinde incelmiş olmasına rağmen El Halîm isminin tecellisiyle görevini yapmaya devam edip her yıl gezegenimize düşen elli bin meteoru etkisiz hale getirmektedir.

Dünyanın; yörüngesinden çıkması ya da güneş etrafında birkaç saniye dönmemesi hayatı alt üst etmeye yeterdi. Ancak biz insanların yaptığı tüm yanlışlara rağmen dünya hilm ile dönmekte, görevini yapmaktadır.

Yaşadıkları ortamlara verdiğimiz her türlü zarara rağmen bitkiler her yıl hilm ile çiçeklerini döküp tekrar açar, yaşamaya devam eder. İncir çekirdeği çimlenme sürecinde inorganik besini olan su ve minerali topraktan Rezzak ismiyle alır, Kayyum ismiyle başını çıkarıp gövdesiyle ayakta kalır, sonrasında ürettiğini yaprak uçlarından köke kadar Adl isminin tecellisiyle dağıtır ve bu süre içerisinde hilm ile büyür. “Diğer esmaların görevlerini yapabilmeleri Halîm esmasının sağladığı devamlılık sayesindedir.” çıkarımına götürür bu ve benzeri örnekler bizleri.

Vücudun herhangi bir yerinde meydana gelen kanama durmazsa, basıncın düşmesi ve su kaybı nedeniyle organlarımız zarar görür. Yeryüzünde bir ağ örerek açılan deliği kapatabilen tek sıvı kandır. Üstelik bunu müthiş bir hızla hareket halindeyken yapar. Kanda ve dokularda pıhtılaşmayı başlatan, hızlandıran ve sona erdiren kırktan fazla madde bulunur. Tüm mekanizmalar kendi sırasını ve miktarını bilerek şuurlu bir şekilde hareket eder. Biz yaramıza bakıp sadece acısını hissederken birçok sistem var gücüyle çalışmakta, tedbir almakta ve bu tedbirleri yaşamımızın devamı için uygulamaktadır. Damarlara verilen tüm zararlara rağmen pıhtılaşmanın devam etmesi, El Halîm isminin tecellisidir.

Kalp uyku sırasında bile hilm ile çalışmasına devam ederek saatte 340 litre kanı pompalamakta ve böylece El Halîm esmasına ayinedarlık etmektedir.

İnsanları hakka, hakikate davet eden bunun karşılığında hiçbir ücret istemeyen Peygamberler, halklarının büyük bir çoğunluğu tarafından yalanlanmış, hakarete uğramış, öldürülmeye çalışılmış olmalarına rağmen hilm ile davetlerine devam etmişlerdir. Kapısında onu öldürmek için bekleyen bir düzine suikast timi olmasına rağmen, kendisini katletmek isteyenlerin emanetlerini vermek üzere yatağına amcasının oğlunu yatıran Peygamberimiz (SAV)’in bu davranışını, hilmden başka ne açıklayabilir?

Herkesin çekindiği, perva ettiği büyük komutan Malik Eşter’in başından geçen ilginç bir olayla devam edelim yolculuğumuza. Rivayete göre adamın biri, arkadaşlarını eğlendirmek için büyük komutanın üzerine toz atar. Kim olduğunu öğrenince af dilemek için onu takip eder. O anda öfkesine yenilip kızgınlıkla hareket etmemek için tepkisiz kalan Malik Eşter’i, mescitte kendisi için dua ederken bulur. Hilm ile hareket etmek, duyarsızlık ya da tepkisizlik değildir. Tepkinin faydasını, hayrını düşünüp doğru tepkiyi ortaya koymaya çalışmaktır.

Rabbimiz aceleci olmaktan, kararında yanılmaktan ve zulüm içerisinde bulunmaktan münezzehtir. Hikmet gereği her işi zamanında ve yerindedir. Acele ve kızgınlıkla muamele etmez. Has kullarına ikram ederken Firavunların sofrasından da nimetlerini esirgemez. Tüm bunları, insanların yaptıkları hataları ve işledikleri günahları görürken ve onlara ceza vermeye gücü yeterken yapar. Bunları ve daha fazlasını nasıl okumalı o halde?

Günahlarımıza hemen ceza verilmemesi, verilmeyeceği anlamına mı gelir? Yaptıklarımızın karşılığını anında görmeyişimiz bilinmediğimizden, görünmediğimizden, gözden kaçtığımızdan mıdır? Allah (CC)’ın bizi o an cezasız bırakması yaptığımızdan hoşnut olduğunu mu gösterir? Ya da daha güncel bir ifadeyle yaptığımız yanımıza mı kalır?

Hilm ile muamele etmek, El Halîm olan Allah (CC)’ın şanındandır. Lakin gün gelir hilmin tecellisine liyakatimizi kaybedebiliriz. Aziz, Celil, Kahhar isimleriyle muamele görebiliriz. Hilmin tecellisini kaybetmemek için nefsimize Âlim, Rakib, Hasib, Muntakim isimlerini göstermeliyiz. Allah (CC)’ın hakkımızdaki her şeyi en ince ayrıntısına kadar bildiği, her an gözetlendiğimiz, kontrol altında tutulduğumuz, yaptıklarımızın ve yapmadıklarımızın hesabını vereceğimiz, adaletle yargılanıp cezalandırılabileceğimiz gerçeğini nefsimize sık sık hatırlatmalıyız.

El Halîm ismiyle ahlaklanan kişi, kendisine karşı kusur edene hilmle muamele eder, kusurlarını örter, ayıplarını görmez, ona mühlet vererek gurur ve kibirden sakınır. Bu ahlaka bürünen kişi, Allah (CC)’a karşı kusur işleyen günahkârlara karşı nasıl davranmalı? Günahkâra karşı hilm sahibi olmak; günahını onaylamak, hoş görmek anlamına mı gelir? Günahkârın işlediği kusur El Halîm olan Allah (CC)’a karşıdır. Günahın kaynağı kulun zaafıdır. Zaafını ve bunun neticesinde yaptığı çirkinliği fark etmesi sağlanmaya çalışılmalıdır. Günahın kendisi bir eziyet olup faali kendi haline bırakılamayacağı gibi, üzerine dengesiz aşırı gitmeler günahın zaaftan bir bilince, tavra dönüşmesine sebebiyet verebilir.  Tepkisel tavırlar günahın artışına ve bundan zevk almaya kadar gidebilir.

“Gazabından rızana, azabından affına, Senden yine Sana sığınırız. Bize her daim El Halîm isminle muamele et. Kusurumuzu affet, yüzümüze vurma. Günahlarımız sebebiyle bizi yakalama, isyanlarımız sebebiyle bizi mahcup ve rezil etme.” (Amin)

Yazıma, alıntı yaptığım yukarıdaki dua ile nokta koymayı planlarken fark ettiğim bu cümle; Rabbime münacatım olsun:

“El Halîm olan Rabbim! Sen’in bana zulmetmeyeceğini biliyorum lakin kendi nefsim için bunu diyemiyorum.”‍

Son noktayı durakta bekleyen yaşlı bir amcadan öğrendiğim dua ile koyalım:

“Allah’ım, ne kullarına ne de sana karşı mahcup etme beni/bizi.” (Âmin.)

Gülfer Ekmen | Nisanur Dergisi | Ağustos 2022 | 129. Sayı

Yorum yap