Zamanın sınırlarını zorlayan ruhun varlığıydı âlemi aydınlık kılan. Sabrın düğmesini ilikleyen aklın yarası. Zemheri karanlığı sulamak isteyen yüreğin aynası. Susmak ile konuşmak arasında sıkışıp kalınca, konuşulacak yerde susan susulacak yerde konuşan akla hilaf hareketi kendine düstur edinmişlerin niyeti. Yarı baygın sokakta sendeleyenlerin varlığını azımsamayan, aza çoğa bakmadan koşmayı başarabilenlerin izleri.
Akrep ve yelkovanla yarışan kazanıyormuş. Sürüden kopmayan ulaşıyormuş. Susup dinleyen uyanıyormuş. Dinleyip yapan uçuyormuş. Dediler bize bazı bilgeler.
Sözüm meclisten içeri, uyanmaya niyetli mi bizden olan bazıları. Enine boyuna tartışmak, ölçmek biçmek bir yana dursun, kim kiminle neyi konuşabiliyor ki? Ağzını açanın diline biber sürüyoruz. Konuşmaya cesareti olanın cesaretini iliklerine kadar sömürmek için azami bir gayretin içine giren sözde insancıklar var. Dünya yutkunan insanlar çöplüğüne döndü, döndürdük. Bir yerlerde susturulan hakikat ile hakikati konuşmaya çalışırken bastırılan nefesler var. Bu aslında önemli, biraz dikkate mi al… Neyse. Güzel seyirciler var dünyada dedi bize, bir kaç dahi.
Bir dili olan bin hakikati sıralayabilir. Bir dili olan hiç susmadan hikmetle konuşabilir. Bir dili olan diliyle konuşurken susabilir de. Hatta bir dili olan, sayısız hakikati dile getiren, sayısız insanı susturabilir de. Kimin güçlü kimin zayıf olduğunu ya da kimin güçlü kimin zayıf olması gerektiği arasındaki farkı anlarsak, çözülür mü mevzu? Durun az biraz düşünelim.
Kendini bilen ne istediğini bilendir. Ne istediğini bilen harekete geçendir. Harekete geçen uyanık olan insandır. Uyanan insan uyandırır. Uyandıran insan gönlünde huzurla sonsuza dek bu yolu sürdürebilir. Bu döngü ise hiç değişmez bir hayat nizamıdır.
Toplumun kâinat kitabını okuyan ve okumayanlarını yarıştırmayalım. Normal şartlarda aralarında uçurumlar olması gerekirken, sadece bir sokak farkı olduğu gerçeğine odaklanalım. Kiminle konuşabiliyoruz, kiminle susabiliyoruz mesela. Kimi dinleyebiliyor, kimde ne kadar dinleniyoruz. Adım atınca kim çiçek açıyor, geri dönünce kim kurak kalıyor. Kim bizde ayna buluyor, biz kimi benliğimize ayna kılıyoruz. Derdimiz gerçekten bahçe ekip bostan kılmakta mı, yoksa bana dokunmayan yılan bin yaşasın düsturu, en büyük yaşam felsefemiz mi? Kim hayat buluyor bizde. Biz hayat bulacak kaç insanla hemhâlız mesela?
Gerçek olanı kabullenebilecek cesareti yok, duymak istemeyenlerin. Bilen ama hiç bilmeyen insan gömleği giymeyi sevenlerdeniz. Duymayı istemeyen, gönül kulağını kapatıyor. Alışılagelmiş bir yaşam biçimini benimsemiş robot insanlar var caddelerde. Aynı anda sağa bakıyor aynı anda sola dönüyorlar. Ne arkaları uzak ne önleri yakın. Bin bir zorlukla yaşam sürdükleri bu yolculuk ıstıraptan başka bir şey değil onlar için. Yüzlerinde yalancı bir gülümseme emojisi, arkalarını döndükleri an çıkardıkları. Basit yaşamların oyuncak bebekleri…
Şair demeli; “Ve giderek bütün gençleri saran bir gırgır furyası, bir gevezelik, malayanilik, bir seviyesizlik…”
Dünya duymak istemeyenler ile duyurmak isteyenlerin, manevi bir savaş alanı gibi. Kendine duyurmayı dert edinmişlerin hatırına dönüyor dünya. Kendini bildiği için ne istediğini bilenlerin gayreti hürmetine ayakta duruyor mana. Karışık izler bırakmak yerine düz çizgiler çizip, yolda çıktıklarımızı yolda bulduklarımıza değişmek yerine yolda bulduklarımızı yanımıza azık olarak almayı başardığımız zaman değişeceğiz. Büyüyecek kalbimiz. Değişecek ruhumuz. Anda anı hissedeceğiz. Gerçeklerden korkmak en başından kaybetmektir, dedi kıymetli bir ihtiyar.
Bilineni denesin bilmeyen. Görülmeyene baksın hep duyan. Çıkılmamış yolu yürüsün hep koşan. Dünya aynı olan herkesi yer. Tek düze bir fikir bataklığında olup da çırpınanı üzer dünya. Dil nimettir aynı zamanda zillet. Zilleti nimete çeviren konuşsun. Zillet altında olan, hikmetle konuşanı dinlesin. Dinlemek acziyet değil kıymettir, diyor büyük birileri. Konuşan bir alır dinleyen bin çünkü.
Kafiyeler yapmanın manası yok bir yerden sonra. Bir söz dizesine sığınıp mızmızlanmanın da… Söz, en büyük sanatı insanın. Gerek duruşla, gerek dille, gerekse yazıyla.. Her birinin ayrı bir dili var biz nefes sahipleri için. Konuşmak isteyene de kapı çok, dinlemek isteyene de. Marifet her iki türlüsünü arzulayıp, mercie vararak, halis bir niyet ile kapıyı tıklatmayı başarabilmekte. Herkes, bir gün, mutlaka…
Selametle kalın efendim…
Amine Baran | Nisanur Dergisi | Nisan 2022 | 125. Sayı
Yorum yap