Lütfu ve ihsanı bol el Kerim olanın adıyla…
Bedenleri ve ruhları arındırıp temizleyen; gönülleri manevî huzur ikliminde bir ay boyunca yıkayan, evveli rahmet, ortası mağfiret ve sonu cehennemden azad olan mübarek Ramazan ayını geride bıraktık. Yüreklerimizde bir burukluk ve ayrılık sızısı ile yolcu ettik. Fakat biliriz ki; her sene hanelerimize misafir olan, kurumuş topraklara rahmet yağmuru gibi inen, bizleri yeniden dirilten, hayat veren Ramazandır.
Ramazan adeta bir diriliş muştusuyla yüreklerimizi, ruhlarımızı ve hanelerimizi süsleyen, susamışlara ab-ı hayat, kalplere sekinet veren kutlu bir mevsimdir.
Oruç gelişiyle müjde olan nimetleri fark ettiren kutlu bir emanettir. Merhum Sezai Karakoç’un ifadesiyle:
“Oruç, öyle bir ruh kalıbıdır ki; her gün, ortalığın ağardığı vakitten ilk karardığı vakte kadar, içimizi oraya yerleştiririz; orada ruh bir biçim alacak; bir öz kazanacak, billurlaşacak, yıkanacak, canlanacaktır. Gece dinlenecek; bir gün sonra yine aynı çerçeveye girecek; böyle böyle, bir ay sonunda yepyeni ve taptaze bir insan yüreği, ruhu ve vücudu olacaktır müminin yüreği, ruhu ve vücudu.
Oruç, insanın katıldığı, her yıl bir ay katıldığı ruh şölenidir. Üstün insanların davetlisi olduğu bir tabiatüstü ziyafet, bir gök sofrasıdır. Yani samanyolunda ziyafettir.
Oruç, inanmış adamın ruhunu, karanlık ruhların baskısından kurtarıp onu bir hilal gibi hafifleten, kuşkuyu, kaygıyı, nimete çöken telaş ağırlığını, boğaz sıkan tedirginliğini yakan bir ateş emaneti. Ateş gibi gelen bir emanet. Bir emanet ki; gelir gelmez bizi, bizdeki emanetlerin sahibi yapmaya başlar. Evimizi ev yapar, yabancılaşan şehrimizi kendi şehrimiz yapar, uzuvlarımıza göğün mührünü vurur, ruhumuzu kölelikten azat eder.”
Oruç gelirken heybesi dolu geldi. Giderken de heybesi dolu, azığı bol göndermek gerekir. Bizlere çok şey katarak gitti, bizler de ona çok şey katarak göndermemiz gerekir.
Ramazan ayını uğurlarken neleri kazandığımızın öncelikle bir muhasebesini yaparak başlamamız lazım. Hayatımızda gerçekleştirdiğimiz bu kazanımların neler olduğunu daha iyi anlarsak hayatımıza aktarabilir, gönlümüze idrak ettirebilir ve bu kazanımları hayat boyu sürdürme imkânını yakalayabiliriz.
Evvela Ramazan ferdi ve içtimai anlamda bizlere bir arınma, diriliş ve dayanışma ruhu aşılamıştır. Ruhun olgunlaşma ve tekâmüle erme tecrübesini yaşatmıştır. Verilen bin bir nimetin hikmetini, şükrünü eda edebilmeyi öğretmiştir. Öze, kalbe doğru manevi bir yolculuk yaptırmıştır. İnsan ruhunu, nefsinin esaretinden kurtarmış benlik üstü bir benliğe çıkartmıştır.
Orucuyla, namazıyla, iftarıyla, sahuruyla, fitresiyle, sadaka ve zekâtıyla, Kur’an okumalarıyla, kadir gecesiyle toplumu bir bütün hale getirmiştir.
Kur’an ayı olan Ramazan ayında Kur’an’ı daha iyi anlamaya, kavramaya ve hayatımıza uygulamaya çalıştık. Daha yoğun dini bir atmosferi yaşadık ve yoğun bir ibadetle vaktimizi geçirmeye gayret ettik. Muhtaçlara yardım ettik. Günahlarımıza tevbe ettik. Bu ayda hal ve hareketlerimize dikkat ettik. Manevi anlamda bir şölen yaşadık. Toplum olarak yardımlaşmayı, dayanışmayı artırdık. Cemaatle namazlara devam ettik. Bedeni, ruhu tüm maddi ve manevi kirlerden arındırdık. Orucu sadece midemize değil tüm azalarımıza tutturduk. Gökten gelen bu kutlu armağanı başımızın tacı yaptık.
Ve bu kutlu mevsimi bir bayram ile uğurladık.
Ramazan ayında hayatımıza aktardığımız bu güzellikleri, bir yılımıza ve sonuçta hayatımızın her safhasına aktarmak, bizlere dünya ve ahiret mutluluğunu beraberinde getirecektir. Ramazanda elde edilen bu güzelliklerin korunması için, onlara devam edilmesi şarttır. Bu mübarek ay bizlere birçok şey katarak veda etti. Kazandırdıklarını devam ettirmek ise büyük önem arz etmektedir.
Zira ömrün en hayırlısı; ibadetlere sabır göstererek, sağlam bir irade ve sarsılmaz istikamet ile Rabbimizin rızası doğrultusunda sürdürülenidir. Nitekim Allah Rasulü şöyle buyuruyor:
“Amellerin Allah Teâlâ’ya en sevimli olanı, az da olsa devamlı yapılanıdır.” (Müslim)
Filhakika ibadetten asıl maksat olan istikamet ve devamlılık şuuruna muvaffak olmaktır.
Sadece bazı vakit ve anlarda ibadet edip, diğer zamanlarda rehavete kapılmak, Müslüman bir kimsenin âdeti ve yüce Rabbimizin istediği bir hal değildir. Bundan dolayı ömür sermayemizdeki Ramazanlar, kurbanlar, kandiller, bize devamlılığı ve istikameti öğreterek bir ömür sürdürülebilir olması gerektiğini gösterir.
Bilhassa her ibadetin insana kazandıracağı ayrı bir haslet ve güzellik vardır. Bu yüzden o kutlu mevsimde yaptığımız her güzelliği ve ibadeti diğer aylarda da devam ettirerek, gönüllerimizi, hanelerimizi elde ettiğimiz ziynetlerle donatarak; yüce Allah’ın ihsan ve lütfuna mazhar olmalıyız.
Son olarak Ramazan-ı Şerif’in bize kazandırdıklarını bir hatırlayalım. Hatırlayalım ki; gelecek Ramazan’a kadar o güzellikleri muhafaza edebilelim ve devam ettirebilelim.
Öncelikle Ramazan bize kulluk ve ibadet şuurunu, Kur’an bilincini, paylaşma ve yardımlaşma bilincini kazandırdı.
Oruç ise, bize irade eğitimini, insana sabırlı olmayı, nimetlerin farkında olmayı ve bu nimetlere karşı şükretmeyi kazandırdı. Daha birçok hasleti biz bu mübarek mevsimde elde ettik. Bu hasletlerin hayatlarımızda kök salması ve devamlı kalabilmesi için Ramazandan sonra da devam ettirmeliyiz. Yukarda da Peygamber Efendimizin buyurduğu gibi en hayırlı amel az da olsa devamlı olandır.
Rabbim her günümüzü mübarek Ramazan günü bilmeyi; farkında ve idrakinde olarak ihlaslı bir şekilde bir ömür sürdürmeyi nasip etsin.
Rabbimizin ferman buyurduğu gibi:
“Ölüm sana gelinceye kadar Rabbine ibadet et.” (Hicr / 99)
Vesselam…
Rabia Külter Er | Nisanur Dergisi | Mayıs 2022 | 126. Sayı
Yorum yap