AileElif YüksekManşet

Kimi Can Yoldaşı, Kimi Gam Yükü!

“Ey insanlar! Şüphesiz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık, tanışasınız diye sizi kavim ve kabilelere ayırdık, Allah katında en değerli olanınız O’na itaatsizlikten en fazla sakınanınızdır. Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir, her şeyden haberdardır.” Hucurat Suresi / 13

İnsan, kendine biçilen rolü iyi ya da kötü sergiliyor. Başka çıkar yolu yok aslına bakarsak. Zira bir mahlûk. Yaratılmış bir varlık. Şu dünya sahnesinde kendine yetmediği (bebeklik/çocukluk) evrelerden geçtiği gibi kendini adeta aştığı (gençlik/yetişkinlik) dönemlerden de geçmekte. Bilahare tekrar kendine yetmediği üstelik sevgi ve şefkatten de çoğunlukla mahrum olarak geçirdiği bir evre (ihtiyarlık) ile karşı karşıya kalmakta. Her dönemde ve durumda bambaşka bir imtihan vesilesi çıkmakta karşısına. Dilinden, renginden, şeklinden dolayı türlü sorun ve sıkıntılarla yüzleşmesi gerekebildiği gibi cinsiyetinden ötürü cebelleştiği durumlar da olmuyor değil.

İlginçtir; hemen her hale bürünen insan, belli bir yaşa erişince adeta zıvanadan çıkıyor. Kimi dilini, kimi rengini, kimi mevkiini, kimiyse cinsiyetini haddinden fazla önemsiyor, ön plana çıkarıyor, onunla üstünlük taslıyor. Buna ideolojik kılıflar uydurmaktan çekinmediği gibi dine de mal edebiliyor. Komünisti ayrı, ateisti ayrı, siyonisti ayrı, kemalisti ayrı, mutaassıbı ayrı telden çalıyor. Bağnazlık! Yobazlık! Başka izahı var mı bunun?

Gelgelelim insan, özünde muamma bir varlık! Kendini tanımlayamadığı gibi bir başkasını bilhassa da eşini tanımaktan da aciz kalabiliyor. Oysa bu zorlu, engebeli hayat yolunu yoldaşsız aşmak, neredeyse imkânsız. siz, şu kaygan zeminde ilerlemek çok zor. Denksiz, hayatın notalarına ahenkle vurmak mümkün değil.

Evet, insan can yoldaşını bulmalı. Bulmazsa hayatı yavan kalır. Çekilmez olur.

Peki, kim kime can yoldaşı kılınmış?

Birçok kaynakta(!) geçtiği gibi “İlahi hikmet, Hz. Âdem’e bir can yoldaşı olması için” mi Havva validemizi yaratmış? Kadın cinsi, varoluşunu erkek cinsine mi borçlu? Kadın, erkeğin gönlünü her hâlükârda hoş etmekle görevli bir memur mu? Kendisinin yaratılış amacı, erkeğe (himayesine, hizmetine, yarenliğine) endeksli bir hayattan mı mütevellit?

Yine kaynaklarda(!) geçen “Onlar kaburga kemiğinden yaratılmışlardır. Kaburga kemiğinin en eğri tarafı da üst tarafı, uç kısmıdır. Eğer onu doğrultup düzeltmeye kalkışırsanız, onu kırarsınız. Kendi hâlinde bırakırsanız daima eğri kalır.” ibaresinden hareketle eksik, yarım, kusurlu mudur kadın? Eğer öyle ise ‘aile’ çatısı altındaki en büyük sorumluluklar (yuvayı bir arada tutma, çocukların maddi/manevi bakımı, fedakâr olma vs.) nasıl oluyor da ona tevdi edilmiş (mi peki)? Öyle ya sadece(!) evin maişetini kazanmakla sorumlu erkek, yeri geldiğinde bunu tek tuşla bile yapabiliyor. Kimileri tek damla ter dökmeden/hiç zorlanmadan para kazanabiliyor. Kendisinin can sıkıntısını gidermek amacıyla yaratılan(!) kadın, nasıl oluyor da ona nazaran çok daha fazla sorumluluğa duçar kılınabiliyor? Bu kadar ehem işin sorumluluğunu üstlenmek/hakkından gelmek, onun gibi eğri/büğrü bir yaratığın haddi olabilir mi? Misaller uzar gider de şu kadarcıkla iktifa edelim biz…

İnsanı yani erkek ve kadın olarak bizi yaratan, hiç yoktan var eden Allah azze ve cellenin beyanı; “O insandan eşini vücuda getirdi.” Nisa Suresi /1 mealindedir. Eş demek ne demek? Birebir aynı veya birbirine denk demek. Kadın ve erkek yapısal anlamda birebir aynı olmadığına göre birbirine denk olduklarını ifade edersek; yanlış bir çıkarımda bulunmuş olmayız Allah-u âlem. Yüce Rabbimiz, kelamını layıkıyla kavrayıp yaşamımıza hakkıyla yansıtmayı bizlere nasip ve müyesser eylerse, bahtiyar olacağız.

Kadın ve erkek birbirine eş olmak adına gönderildi ise yaşam sahnesine; birinin rolü bayağı ötekinin rolü mümtaz biçilmiş olabilir mi? Temelde roller âlidir; kadın ve erkek, birbirinden farklı rollerle gönderilmiş olsalar de güzel ve özel hallerle bezemiştir onları, adil ve kudretli ilahları. Erkeğin önce yaratılmış olması mıdır; bunca yanılgıya/iddiaya sebep? Önce kadın yaratılmış olsa idi bu sefer de dişilik üzerinden bir muhasaraya tabi tutacaktı zihinler, cinsiyet kavramını… Eş olma, denk olma kavramı yine en son plana itilecekti bosbulanık zihinlerce, kuvvetle muhtemel…

Tüm bu mevzular, artık hakikaten de baydı dediğimiz türden, biliyorum. Ancak bu mevzuu gündemime tekrar almak isteyişimin özel bir nedeni var. Ne kadar ifade edebilirim, bilemiyorum. Kadının, can sıkıntısını gidermek amacıyla yaratıldığı zannından bir türlü kurtulamayan Müslüman erkek profili, karşımızda capcanlı bir halde durdukça, gündemimizden düşürmek zor.

Kadın tüm fedakârlıkların mercii değil, bunu anlamalı evvela! Tüm sorun ve sıkıntıları çözebilecek -sihirli- bir değnek yok elinde. Duyguları yara alınca onarabiliyor; bu erdemi sergileyebiliyorsa bu, doğuştan bir güce sahip olduğu algısını uyandırmamalı. Zira böyle böyle duyguları pörsütülen, tahammül sınırı zorlanan nice Müslüman kadın, birtakım yükleri artık kaldıramaz-sorumlulukları yerine getiremez durumda. Ayrıca duyguları zaman içerisinde pörsütülen kadın için onları yeniden toparlamak asla mümkün değil! Kendi başına bunu yapmasını beklemek, akıl almaz bir durum. Fıtrata aykırı. Kadını mülkü gibi gören erkek tavrı bu, İslam’da zinhar yeri yok.

Daha da açık ifade edeyim: Müslüman kadın gibi –ve en az onun kadar- Müslüman erkek de fedakâr olursa; sorun ve sıkıntıların çözümüne sözde değil özde katkı sağlamış olur. Demem o ki: Erkek, eşine sevgisini söz ve eylemlerle izhar edince küçülmez aksine indinde daha bir kıymet kazanır; gönlündeki tahta kurulur. Gönlünü alma adına ufak tefek eylemlerden bile kaçınan erkek, muhabbeti baki mi sanır? Demem o ki: Erkek, çocuk bakımı ve ev işlerinde eşinin yükünü azaltma yoluna gidince kılıbıklaşmaz aksine nebevi metodu uygulamış olur; ideal mümin safına geçer. Mihnet etmeksizin, eğip bükmeksizin, yüze vurmaksızın yapılan yardımlar, eş olmanın gereğidir. Buna mukabil kadın da ev ekonomisine verdiği çabayı ve bazı işleri rayına oturtma adına yaptıklarını mihnet unsuru kılmazsa; taraflar eş olmanın sırrına ermiş olurlar.

Hâsılı; tek bir nefisten erkek ve kadın aynı zamanda var edilmiştir, dersek yerinde bir izah olacaktır. Ve pek âlâ, bütün bir haldeki nefs, tüm özellikleri ile bir araya getirilip çift kılınarak adeta iki parçaya ayrıldığından, erkek nasıl ise kadın da öyledir. Ve Allah katında değer ve hak açısından mutlak bir eşitlik vardır. Ancak kadın ve erkek birbirlerinin tamamlayıcısıdır ve biri diğerinin yükünü/sorumluluğunu kolaylaştırmak suretiyle ‘can yoldaşı’ olabilir. Aksi halde eşim dediği, ayağına takılan inatçı dikenlerden farksız olacaktır.

Cümleler sıralandı, mevzu dallanıp budaklandı; uzadı. Lakin yine yarım, yine eksik kaldı. Son sözü Rabbimize bırakalım da mevzuu cenab-ı âlileri tamamlasın:

“De ki: Herkes kendi mizaç ve karakterine göre iş yapar. Rabbiniz kimin doğru bir yol tuttuğunu çok iyi bilmektedir.” İsra Suresi /84

Elif Yüksek | Nisanur Dergisi | Mayıs 2022 | 126. Sayı

Yorum yap