Bismi Hu!
[ap_dropcaps style=”ap-normal”]Y[/ap_dropcaps]üce Rabbimiz kadının itibarını, gerek erkek karşısında gerekse toplumsal hayatta korumak için ona güç vermiştir. Kadın bu gücü sayesinde kendisini erkek karşında basitleşmekten, önemsizleşmekten korur. Ayrıca kendisine insanlık ailesi içinde saygınlık kazandıran ‘izzet ve şeref tahtını ve annelik tacını’ o gücüyle muhafaza eder.
O, sırtı tahtında ve tacı başında iken sağlam bir yerdedir. Hafife alınamayacak kadar değerlidir. Onu hafife almaya çalışanlara karşı en iyi cevap tahtı ve tacıdır. Kendisini nesneleştirmek isteyenlere karşı en iyi dersi oradan verir. Onun tahtı; bir anne, bir eş, bir şahsiyet, bir sosyal varlık olarak haklarını ve hukukunu temsil eder. Makam tahtını kaybettiğinde ise değerinin, hak ve hukukunun başkalarının ayakları altında çiğnemesine fırsat doğar. Onun için kendisine Allah tarafından verilen o fıtri gücü ile makamına sahip çıkmalıdır.
Kadını her daim makam tahtından düşürme gayretinde olan, bu gayretinden asla vazgeçmeyen, bu uğurda tuzaklar kuran şeytan ve yandaşlarına karşı kendisine verilen güç ‘hayâ ve iffet’ gücüdür. Bu güç, mahremi olmayanlara karşı kendisini savunma, sakınma, basit davranışlara meyletmeme, bakışlarla dahi kendisinden faydalanılmasına izin vermeme duygusunu diri tutar.
Hayâ ve iffet gücü, onu kötü fiilleri içinden geçirmekten bile sakındırır, yanlışa meyledince uyarır, her daim yol gösterir… Aklını, kalbini, yolunu, önünü, ardını, sağını, solunu aydınlatır. Kadın bu gücünün saçtığı ışıkla, evladından topluma doğru dalga dalga aydınlık dağıtır. Gücünü koruyup beslediği oranda hem nesiller, hem de toplum emniyete, huzura, adalete, barışa, selamete, merhamete, yani insaniyete doğru yol alır. Medeniyetler onun gücü ile güçlenir; onun gücünü kaybetmesiyle çöküşe geçer.
Kadını itibarından etmeye çalışan sistemler, özgürlük/eşitlik gibi insani söylemlerle kandırdıkları kadınların ilk önce ‘hayâ ve iffet gücünü’ yok etmeye çalışıyor. Savunma sistemini etkisiz hale getirdiklerinde onu, önce şahsiyetinden ve sonra anneliğinden edeceklerini; ancak bu şekilde üzerinde otorite kurabileceklerini, istedikleri gibi yönlendirebileceklerini çok iyi biliyorlar.
Savunmasız bıraktıkları kadınların akıl ve kalplerini zincirleyip; sürüler halinde modanın, kozmetiğin, markanın karanlık yoluna çekiyorlar. En büyük sermayesi kadın bedeni olan üretici firmalar, bu sermaye ile erkeklerin cinsel içgüdülerini tahrik ederek ticaretlerini geliştiriyor… Kadının sesiyle, sözüyle, bedeniyle, inceliğiyle, bakışlarıyla tüm kadınsı güçlerini kullanıp ürünlerini satıyor ve annelik duygularını sömürüyor.
Hayâ ve iffet gücü, kadının mahremi olmayan erkeklerle arasına bir mesafe koymasını gerekli kılar. Dikkatleri üzerine çekme kaygılarından korur. Fakat bu gücü zayıfladığında ise tabiatında bulunan beğenilmeyi isteme duyguları, mahremi olmayanlara karşı devreye girer.
Evet, kadının tabiatında ‘beğenilmeyi, talip olunmayı, sahip olunmayı isteme’ duyguları vardır. Erkeğin tabiatında da kadına karşı ‘beğenme, talip olma, sahiplenme, elde etme’ duyguları hâkimdir. Fıtratta bulunan bu duygular, nikâh akdi yapan eşler arasında ömür boyu birlik, beraberlik, sevgi, ilgi ve alakanın sağlaması, tertemiz bir neslin emniyete alınması için verilmiştir. Onun için mahremi olmayana karşı hissedildiğinde ve davranışlara yansıdığında toplumda her türlü ahlaksızlığa kapı açacak olan bu duygular, ancak hayâ ve iffetin korunması ve güçlendirilmesiyle sağlama alınabilir.
Tabi hayâ ve iffet duyguları kadında olduğu gibi erkekte de güçlendirilmelidir. Erkek de kadına karşı her ortamda mesafeli olmalı, gözünü haramdan sakındırmalıdır. Ancak kadın, her yönü ile erkeği etkileyen bir varlık olduğu için, bu konuda kendisine düşen sorumluluklar daha fazladır.
Kadında mahremi olmayanlara karşı ‘beğenilmeyi, etki bırakmayı isteme’ duyguları hâkim olduğunda; bu duygular davranışlarına, yürüyüşüne, giyimine, sesine, sözüne etki eder. O, bu gayreti sayesinde erkek karşısında onurlu duruşunu koruyamaz, basitleştirir. Görüntüye adanmış bir hayat sahici, içten, samimi bir hayat değildir. Kendi tabiatından uzaklaşma, kendi kalmayı, kendi olmayı istememe, kendinden memnun olmama halini doğurur. Kadını yozlaştırma gayretinde olanlar, onun zafiyetlerinden faydalanıp önce kendisinden soğutuyor, sonra onu belli kalıplara uymaya zorluyor ve güzelleşme, etkileme adına yapmacık bir hayata yönlendiriyor.
Yapılan araştırmalara göre erkekler, vakarlı olan kadınlara karşı içten bir saygı duyarlar. Birçok Batılı düşünür, kadınlarda bulunan kaçınma, sakınma, mesafeli davranmanın onun asaletinden haber verdiğini ve erkeğin ruhunun derinliklerinde bu davranışları takdir ettiğini itiraf etmişlerdir. Ayrıca erkek karşısında basit davranışlara giren kadınların itibarını koruyamadığını belirtmişlerdir.
İslam düşünürleri ‘ulaşılmazlık ile kıymetlilik’ arasında sıkı bir bağ olduğunu söylerler. Kendisi ile aynı mekânda olduğu halde davranışlarıyla, konuşmasıyla, sesiyle, söylemleriyle mesafeli olan kadınlar, erkeklerin kadınsı özelliklerine ulaşamadığı kadınlardır. İslam düşünürlerine göre bu kadınlar kıymetlerini muhafaza eden kadınlardır. İşte bu ulaşılmazlık, erkekte kadına karşı saygınlık oluşturur. Kirli hislerin doğup büyümesi engellenmiş olur. Ahlaki yozlaşmadan hem kadın korunur, hem erkek, hem de toplum.
Eski dönemlerdeki aşk edebiyatını incelediğimizde, erkeği kadın karşısında divane edenin; kadının kendisini sakınma duygusu olduğunu görürüz. Kadının bu durumu onu basitleşmekten korumuş, erkeğe methiyeler dizdirmiştir. Erkeğin ona ulaşamamasının, kendisine nasıl bir kıymet kazandırdığını kalemler kaydetmiştir. Erkek onu övmekten sıkılmamıştır. Kadının duruşu, bu haliyle edebiyata seviye kazandırmıştır. Kadın için söylenen sözlere baktığımızda kalite, incelik, aşk, muhabbet ve kadının şahsiyetinin öne çıkartıldığını görürüz.
Yakın tarihteki edebiyatçıların, kadın üzerine yazdığı eserler ise ele alınacak gibi değildir. Bu eserlerde kadını cinsel bir meta olarak gören anlayış hâkimdir. Bu durum ise aslında aşk edebiyatının sonu demektir. Aşkın yerini cinsellik, kalitenin yerini bayağılık almıştır. Eski halk türkülerinin sözlerinde kadın itibarlıdır; onun yürüyüşü, oturuşu, kalkışı övülür. Ama günümüz müzik sözlerine baktığımızda tamamen kadın cinsel bir meta olarak gören, içeriksiz, kalitesiz bir anlayış mevcuttur. Bu durum tarihten günümüze kadının, ne halden ne hale düştüğünü bariz bir şekilde gösteriyor.
Hayâ ve iffetin toplum olarak korunduğu, erkekle kadın arasında sınırlara önem verildiği dönemlerde kadının itibarı korunmuş; fakat sınırlar kalktığında itibarını kaybetmiştir. Bugün bize düşen ise kadınlarımıza itibarın ne ile sağlandığını, ne ile kaybedildiğini anlatmak; yozlaşan hayâ ve iffet duygularını canlandırmaktır.
Aynur Sülün | Nisanur Dergisi | 82. Sayı | Eylül 2018
Yorum yap