Bismi Hu!
[ap_dropcaps style=”ap-square”]T[/ap_dropcaps]emizlik deyince akla kadınlar gelir. Çünkü ince kirleri ancak kadın eli temizler. Kire karşı ince ve zarif parmaklarıyla en güzel uygulamayı kadın eli yapar. Kıyıda köşede ufak bir kir bırakmama adına kirle inada girer. Bazen rekabet eder, bazen de kavga… Kavgada galip gelene kadar mücadeleye devam eder…
Kadının tabiatı doğuştan o kadar temizdir ki; kiri kabul etmez. O, fıtratı bozulmadığı sürece masumiyetin, arılığın, duruluğun kaynağı olur. İnsan evladına uzanan en merhametli el, onun eli olur… En temiz yürek onun yüreği… En şefkatli kalp onun kalbidir.
Yeryüzüne gözyaşlarıyla nehir nehir kadın ağlar… Onun nehirleri kâh zalime zindan olur, kâh mazluma cesaret… Kâh mahkûma sabır olur, kâh hâkime kahır. O ana olur. Evladının yüreğini şefkatle dokur. Merhamet dokur, sevgi dokur, fedakârlık dokur.
Kâr zarar hesapları yapmayan; duru, arı, samimi bir kalbi vardır onun. İhlâslı ve tertemiz… Bir insan nesli onun elinden çıkar… Evladının fıtratındaki insanlık sırlarını, anneliğiyle sular da sular… İnsan evladındaki merhamet, sevgi, şefkat, fedakârlık duyguları, onun anneliği ile ortaya çıkar. O sırların çıkması için eşsiz fedakârlığı, karşılıksız sevgiyi, o menfaatsiz ve saf emeği anne verir. Anne böylece eğitir, anne öğretir, anne sevdirir, anne sevindirir, güldürür. İnsanoğlu ilk dersini, onun çıkar kokmayan kucağında alır.
Kadın eş olur. Kucak kucak sevgi dağıtır eşine, yuvasına… Aile ocağını süsler her bakışı, her gülüşü… Onsuz hayat eksik kalır. Güzellikler ise yarım… Onsuz nefes kesik… Hayatın kareleri ise bomboş… Erkeğin ondaki letafette, nezakette, yumuşaklıkta sertliğini yumuşatmaya, kıvama gelmeye ihtiyacı vardır. Erkeğe hayat yoldaşı olmada, kadının yerini kimseler dolduramaz… Çünkü insanlık gemisinin kaptanına yoldaş, arkadaş, sırdaş ve örtü olmak, ancak onun tabiatında mevcuttur. Onun yokluğunda gemi yol almaz, dümen tutmaz. İnsanlık bir türlü yol almayan gemide mahsur kalır. Onun sesi, onun sözü, onun davranışı bile hayat arkadaşına hayat verir.
Kadın çiftçi misali topluma tohum eker. Toplumu bir arada tutan tüm bağlar, onun kucağından insanlık kucağına doğru yol alır. Onun kaynağından yeryüzünün kaynağına dağılır. Onun sevgisi, tüm dünyayı kuşatır; bireyden topluma, toplumdan uygarlığa ve evrene onun kucağından yol alınır.
Bir Said Nursi yetiştirir; onunla tüm cihana ulaşır. Bir Muhyiddin-i Arabî yetiştirir; Endülüs’ten Emeviye’ye kıtalar dolaşır. İman eker, cihanı biçer. Bir Mevdudi, Hasan el Benna yetiştirir; dua dua, secde secde hakkın yollarını açar evladına. Evladı hak yolda yürüdükçe toplumlar değişime, dönüşüme uğrar. İman ektiği evladının eliyle, sonraki nesillere şefkat elini uzatır. Ve nesiller onun eliyle buluşur. Böylece kıyamete kadar elleri nesillerin elleriyle, yüreği nesillerin yüreğiyle buluşur. Ve bağrında dünyayı taşır.
Kadın bünyesindeki o duruluğu, manevi temizliği yitirdiğinde ise tüm güzellikleri onu terk eder! Kulluğu, şefkati, merhameti ve incelikleri… Onun kucağında yetişen evladı, insaniyet sırlarına bir türlü ulaşamaz… Çünkü fıtratındaki en nazenin damarları besleyecek kayaktan yoksundur. Kadın artık imar yerine ifsada kaynaktır. Tükenir ve tüketir. Evladını da tüketir, aile ocağını da toplumu da…
Kadın, kendi bünyesindeki değerlerden yoksun kalınca; ne insanlığı besleyecek mecali kalır, ne de gelecek nesillere uzanacak bir eli… Artık rahmetin kaynağı olmaktan çok, kötülüklerin kaynağı oluverir… Onun için kadın ifsad olursa toplum ifsad olur, kadın ihya olursa toplum ihya olur.
Kadındaki hayâ duyguları korunduğu oranda tüm güzellikleri korunur. Çünkü güzellikler hayâdan kuvvet bulur. Ahlaksızca bir hayata yönlendiren bunca kuruma karşı, kadının tertemiz kalmasını sağlayacak kuvvet hayâdır.
Hayâ; anneliği, kadınlığı, şahsiyeti korur, güçlendirir ve hayat verir. Hayâyı koruyacak olan ise tesettürdür. Meryem’in tesettürü gibi bir tesettürdür. Allah’a yaklaştıran, Allah için olan bir tesettür. Tüm gösteriş duygularından arınmış, saf ve duru bir tesettür… Vücudu koruyan, bununla birlikte ahlakı koruyan, üzerinde vakar taşıyan, ciladan uzak bir tesettür…
Meryem’in hayâsını giydiği gibi, direniş gücünü de giyen, ortama, şartlara uymayan, ortamı ve şartları üzerindekine göre değerlendiren tesettür. Şartlar değiştiğinde değişmeyen bir tesettür… Yalnızca Allah’ın şekillendirdiği, insanların şekillendiremediği, söz oklarını atanlara yeniden sözlerini döndüren bir tesettür…
Girdiği ortamda duruşuyla tebliğ eden, sahibi konuşmadan kendi konuşan, tebliğin en bariz şekli olan, Kur’an’ın ayetini insanların gözü önüne getiren, “Bütün dünya bir yana bana Allah’ım yeter” dedirten bir tesettür!
Kadına ancak böyle bir tesettür izzet ve onur kazandırır. Onun kıymetini artırır. Metalaşmaya karşı toplumun öznesi kılar. Çirkinliklere karşı toplumun güzelliklerini şahsında barındırır. Özgür ve özgün kılar. Kirlerden, kirlilerden, kirlenmelerden, kir saçan bakışlardan korur. Sığınak olur.
Aynur Sülün | Nisanur Dergisi | 81. Sayı | Ağustos 2018
Yorum yap