Keyifli bir Safranbolu gezisi sonrası rotamızı, sabırsızlıkla beklediğim ikinci durağımız Amasya’ya çeviriyoruz. Beni bu kadar sabırsızlandıran, ne Amasya’nın ilgi çekici tarihi ne doğal güzellikleri ne de kültürel birikimi… Gözümün sürekli saate takılmasına sebep olan, kabataslak kilometre hesabı yaptıran, yolun kadim dosta varacak olmasından başka bir şey değil. Sonunda dosta kavuşmak varken yolların bu kadar uzamasına, zamanın akar gibi yapıp akmamasına, akrep ve yelkovanın sahte devinimine şaşırmamalı.
Güç bela tükenen mesafelerin ardından olmak istediğimiz yerde, ikinci evimizdeyiz. Çay eşliğinde geceyi sabah ettikten sonra önceden kararlaştırdığımız üzere hızlı bir Amasya turuna başlıyoruz. Tarih boyunca birçok kültüre ev sahipliği yapmış olan bu kadim şehir, bünyesindeki tarihi güzellikler kadar ismini de korumayı başarmış. Pers kültürünün bir uzantısı olarak Anadolu’da yayılan Ana Tanrıça Mâ inancı, Amasya şehrine ismini vermiş. Amasseia, “Ana Tanrıça Mâ’nın Şehri”!
Önceki dönemlerde bir ticaret kenti olan Amasya, korunaklı bir yapıya sahip olması sebebiyle Osmanlı döneminde bu görevini, şehzadelere ev sahipliği yaparak sürdürmüş. Günümüzde de ‘Şehzadeler Şehri’ olarak anılmasının sebebi budur.
Evlerinde, sokaklarında, camilerinde adımladığımız her köşesinde Osmanlı’nın izlerine sıkça rastladığımız şehirde en gözde yer Yalı boyu, yani Amasya evleri. Çoğunluğu avlulu ve bahçeli olan bu evler, Osmanlı kültürüne uygun olacak şekilde haremlik ve selamlık olmak üzere iki bölümden oluşuyor. Cumbalarıyla pek sevimli, ahşap doğramalarıyla çok şık ve bembeyaz renkleriyle oldukça estetik görünen bu evler, Yeşilırmak’ın gerdanına inci gibi dizilip görsel bir şölen sunuyor.
Bu görsel şöleni deneyimlerken; bulunduğumuz yerden karşımızdaki manzarayı tarih boyunca kaç kişi izledi, diye düşünmekten geri duramıyoruz. Attığımız her bir adım, tarih kitabı sayfalarında geziniyormuşuz hissi uyandırıyor. Dört bir yanında, bu zamana kadar yaşamış her bir kişinin izine rastlayabileceğiniz bir şehir… Zaten bir şehri inşa eden asıl da bu değil midir? Farklı kültürler, farklı renkler ile bir bütün oluşturabilmek.
Diğer Anadolu şehirleri gibi Amasya da irfan ehli insanların, diğer bir ifadeyle dervişlerin buluşma, soluklanma, konaklama yeri olmuş geçen zamanda. Çilehaneler, tekkeler, sokak başlarındaki camiler, o günlerin aramızdaki en sağlam şahitleri. Zira insan inşa edilirken ona paralel olarak mekân da inşa edilmiştir. Her devrin sıkıntıları, sancıları dönemine has olsa da, tarihten günümüze kalan en somut güzellikler genel olarak mekâna dairdir. Bu vesileyle Amasya’yı zahiren tatmaya devam ediyoruz.
Amasya’nın, şüphesiz en dikkat çekici yönlerinden biri de “eski”(geleneksel) ve “yeni” (modern) olanı bir arada görme/yaşama fırsatı vermesidir. Bunu, gerek bütün şehri ve çevresini kuş bakışı seyretme fırsatı sunan kaleden, gerekse Yeşilırmak kıyısında yapılan ufak bir gezintiden deneyimlemek zor olmaz. Eski olan veya diğer bir ifadeyle “geleneksel” olan evlerin kuşbakışı görünümü “karmaşık” bir düzene karşılık gelirken, yeni olan veya diğer bir ifadeyle modern apartmanların dizilimi ise fevkalade nizamlı bir manzara sunmaktadır. Bunu, bir de ırmak boyunca yürüyerek keşfetmek gerek; eskinin su ile olan bilinçli ilişkisi seyredilmeye ve fotoğraflanmaya değerken, yeninin ise sadece gelip geçilen bir güzergâh olması kaçınılmaz olmaktadır. Bu yönüyle bir kez daha seyrettiğimiz zaman, bu şehri değerli kılan yönünün; evlerin kendi içinde ve su ile kurduğu ilişki olduğunu söylemek zor olmaz sanırım.
Pekâlâ, şunu hiç vakit kaybetmeden belirtelim ki “karmaşık” olandır bize Amasya’yı sevdiren. Ve yoldaştır bize yolu sevdiren. Zira yol yormuyorsa; yoldaşındandır deyip diğer durağımıza doğru yola koyulmanın vaktidir gelen.
Şuheda Botan | Nisanur Dergisi | Aralık 2018 | 85. Sayı
Yorum yap