Belki de beşer hayatının en belirgin ziyan kapısıdır israf… Hele ki zamanımızda… Olmazsa olmazlarımızdan olmuş adeta, esasında bir mü’minin hayatında olmaması gereken israf…
[ap_dropcaps style=”ap-square”]Ö[/ap_dropcaps]yle bir hal aldı ki israf hayatımızda… O, olmadan içimiz doymuyor sanki alış- verişe… İsraf etmeden hakikiyle(!) yaşayamıyoruz algısına kapılıyoruz adeta… Yerken, içerken, gezip tozarken bile israf sokaklarına sapmalı, israf suyundan içmeliyiz inancı ile hareket ediyoruz… İsraf tutup, israf soluyoruz… Öyle ki; yeme- içmeden tutun da günlük yaşamın hemen hemen her alanında maddi konuda yapılan harcamalar, israf noktasına varmaya mecbur bir hal almış durumda.
Evet israf… Malımızı, kazancımızı, alın terimizi bir çırpıda, en ziyadesi ile başkalarına yaranmak, adından iki kelime daha fazla söz ettirmek için büyük bir aşkla yaptığımız; esasında yaparken yüce Rabbimizin sevgisinden, rızasından hızla uzaklaştığımız bir illetten başkası değildir israf…
Adına “ihtiyaç” dediğimiz ve esasında ihtiyaçtan çok nefsi isteklerin tatmini olan birçok harcamalarımızın genel adı olan israf, en çok da düğünlerde ön plana çıkmaktadır. Düğünlerde sıklıkla kendini gösteren israf, belki de beşerin yıllarca içinde gizlemeye çalıştığı dünya sevgisinin, patlak vererek dışarıya fırlaması durumudur. Zira kişiye sunulan ilk fırsatta, o mağaza senin bu mağaza benim telaşıyla yapılan harcamaları başka türlü ifade etmek de mümkün değildir.
Bir yuvanın, bir birlikteliğin başlangıcı olan düğünlerimizde yapılan israfın halk nazarında “gereklilik” gibi görülmesi, israf çerçevesini gün be gün genişletmiştir. Öyle ki; toplumumuzda israf alkış alır bir hal almış durumda ne yazık ki… Özellikle halkın neredeyse tamamının israf konusunda aynı şekilde hareket etmesi sonucunda, israf halk nazarında meşru bir hal almıştır. Fakat unutulan, unutulmaya çalışılan bir hakikat vardır ki; o da halkın hemen hemen tamamının aynı şeyi yapması, ne işin israf boyutunu ne de israfın haram oluşunu değiştirmeye yeterli olmadığı hakikatidir.
Allah azze ve celle, Kur’an-ı Kerim’de israfın ( hangi şartlarda olursa olsun) haram olduğunu ve israfa bulaşan kullarına rıza göstermeyeceğini buyurmuştur.
Düğünlerde israf; bazen evlenecek olan her iki tarafın tutumundan kaynaklanabileceği gibi çoğu zaman tek taraflı bir baskı neticesinde ortaya çıkmaktadır… Süsüne daha çok düşkün olan gelin ve gelin tarafının baskıcı tutumları ve çevreye yaranma hissi, işin israf boyutunu kaçınılmaz kılmaktadır…
“Başkası aldı, ben neden almayayım” düşüncesi, “falan şu kadar istedi ben neden istemeyeyim” gibi yaklaşım ve tutumlar; yeni yeni moda haline gelmiş marka ve ürünlere olan rağbet, maalesef düğünlerde israfın önünü sonuna kadar açmaktadır. Harcamalar ve geline takılan takılar… Düğün alanının en gözde israfını oluşturmaktadır.
Gelin tarafının –ömrümde bir kez- diyerek, en güzelini yaşama duygusu; damat tarafının maddi imkânlarıyla halkın nazarını celbetme, adından daha fazla söz ettirme isteği… Düğünlerimizde israfın en bariz nedenleridir maalesef.
Geçmiş millerde nadir rastlanan ve günümüz insanlarının en kötü hastalığı haline gelen israfın, gelişen dünya ile hızla yaygınlık kazandığı görülmektedir ve belki de insanoğlunun dünya malına meyletmesinin en can yakıcı aynasıdır… İnsanoğlunun böbürlenmesine neden olan dünya malına olan sevgi ve bağlılığı, bugün en çok düğünlerimizde kendini göstermektedir. Geline alınan takıların bile halka ilan edilir türden olması, nişan ve düğünlerimizdeki israfın bir aşk haline geldiğinin en açık göstergesidir.
Fakat amaç her ne olursa olsun, kutsal bir müessese olan evliliklerin ilk adımı olan düğünlerimizde israfı normal bilmek, olması gereken bir durum gibi karşılamak ve yaşamak; israfın haram oluşunu engelleyemez, hiçbir neden israfı helal kılmaz…
Yüce Rabbimiz Araf Suresi 31. ayeti kerimede “Yiyiniz, içiniz fakat israf etmeyiniz. Zira Allah israf edenleri sevmez” buyuruyor… Rıza-i İlahi için gayret eden, O’nun koyduğu hudutlara riayet etme arzusu ve gayreti içinde olan bir mü’minin; -ömründe sadece bir kere- de olsa bilerek ve isteyerek yapılan israflarla, Allah’ın rızasına erişmesinin mümkün olmayacağı hakikattir. Zira Allah’ın sevmediği bir eylemde bulunarak, Allah’ın rızasına ulaşmak birbiri ile bağdaşır gibi değildir.
Üstad Bediüzzaman; “Halık-ı Rahim, insanoğluna verdiği nimetlerin mukabilinde şükür istiyor. İsraf ise şükre zıttır. Nimete karşı hasaretli bir istihfattır…” diyor… Aziz dinimizin bizden istediği ne israf ne de cimriliktir. Nitekim Furkan Suresi’nde Yüce Rabbimiz şöyle buyuruyor:
“Onlar harcadıkları zaman ne israf ederler ne de kısarlar, ikisi arasında orta yol budur.”
Yıllar önce çok yakın bir arkadaşımla (evliliğinin üzerinde üç yıl geçmişti) tevafuken karşılaşmış ve evliliğinin durumunu sormuştum. Verdiği cevap belki de zamanın evliliklerinde sıklıkla görülen ve çoğu huzursuzluğun temelini oluşturan türdendi:
“Ailem daha rahat bir hayat yaşamam adına, eşime bir evin ihtiyacından fazlasını aldırttılar. Üç yıldır ne borçlarımız bitti ne de biz rahat bir nefes alabildik. Aslında onların -rahat bir hayat- dedikleri şey, benim bunca zamandır varlık içinde yokluk yaşamam anlamına geliyormuş.”
Allah subhanehu ve Teâlâ’nın bizleri; verdiği nimetlere en güzel şekilde şükreden, kendi rızası için yarışan, mücadele eden ve güzelleşen kullarından eyleyip maddi manevi israftan beri kılması duası ve temennisiyle…
Rabb-i Rahman’a emanet olunuz…
Reyhan Güneş | Nisanur Dergisi | 80. Sayı | Temmuz 2018
Yorum yap