KitapYazarlarZeynep Dal

İnsan mı şeytanın imtihanıdır yoksa şeytan mı insanın?

İnsan bir karanlıktan başka bir karanlığa geçerken bile, her adımında aydınlığın, ruhunda nasıl bir etki uyandırabileceğinin hayaliyle yaşar. İnsanın kendisidir ışığın şiddetini ayarlayan! Kimisi yürüdüğü yolda yolun her iki tarafında yanan mumların ışığıyla huzuruna huzur, yoluna ışık katarken; kimisi de ışıksızlıktan bir yolda olduğunun dahi farkında değildir. Dedim ya; yine insandır kendisinin bir yol bulucusu, mum yakıcısı ve en nihayetinde huzur bulucusu…

İmam Ali (Kerremallahü veche) şöyle der:

‘Derdin kendindedir bilmiyorsun

Derman da yine sende, görmüyorsun.

İçinde koca bir âlem yerleştirilmiş

Oysa kendini küçük zannediyorsun.’

Bu ay okudukça ‘daha önce bu açıdan bakmamıştım’ deyip ufkumuzu genişletebilecek ve hayretimizi arttıracak bir kitapla, tefekkür âleminize gelmek istiyorum. Yazar Ahmet Turgut’un ‘Allah Aşkına Hala Aklınızı Kullanmayacak mısınız?’ kitabının kritiğini yapacağız inşallah.

Soru ile başlayalım: Bir insanın dostunuz olduğunu, sizi sevdiğini ve iyiliğinizi istediğini nerden anlayabilirsiniz?*

Bir örnek vereyim: Diyelim ki, çok yakın arkadaşınız biri ile tartıştı ve bu tartışmada haksız olan kişi arkadaşınız. Onunla yalnız kaldığınızda uygun bir dille haksız olduğunu ve yanlış bir şey yaptığını söylediniz. Ama arkadaşınız sinirlenip ‘Sen kimden yanasın, benden mi ondan mı?’ diyerek bulunduğunuz odayı terk etti. Bu olay üzerine ne düşünürsünüz? Arkadaşınıza olan sevginizi sorgulayıp geri adım mı atarsınız yoksa arkadaşınızın eleştirinin mahiyetini tam manasıyla anlamadığını mı düşünürsünüz?

Yazar eleştiri kültürünün, olması gereken noktada olmadığını ve insanların, neyi eleştirdiğinden çok niye eleştirdiğine odaklandığını, eleştiri kültürü tedavülden kalkınca yerini övgüler ve pohpohlamalar aldığını vurgulayarak şunları ekliyor:

‘Kıstaslar, ilke ve değer yerine kadro ve kimlik üzerinden belirdikçe eleştirmenin adı gaflet, dalalet ve hatta hıyanet oluyor. Eleştirilmeyi sevgi, güven, tarafgirlik eksenli değil ilke ve hakikat merkezli görmeliyiz.’

Şunu unutmayalım ki, insan umursamadığına vurdumduymaz olur. Bütün ilginin ve odak noktanın ben merkezli olduğu şu dönemlerde etrafınızda sizi sahiplenip kusurlarınızı hediye edenler varsa, size düşen onlara sıkı sıkı sarılıp var oldukları için şükretmektir.

Allah insanı iddiasından vurur, diye bir söz duymuşsunuzdur. Yazar kitapta bir kıssadan bahsediyor. Bir gün Hz. Musa (AS)’nın kavminden biri ona sorar: ‘Ey Allah’ın elçisi senden daha âlimi var mı?’ Hz. Musa cevap olarak ‘Bu zamanda benden daha âlim bir kul olmasa gerek.’ diyor. Bunun üzerine Cebrail (AS) geliyor ve Hz. Musa’ya ‘neden senden daha âlimi olmazmış’ diye soruyor. Hz. Musa hatasını anlıyor. “Peki, kimdir benden daha âlim kişi?” diye soruyor ve Hızır ile karşılaşması gerçekleşiyor.

Başka bir kıssa ise Hz.Âdem (AS) ile şeytanın secde olayı. Bildiğiniz gibi şeytan, cinler taifesinden ve o kadar ibadet etmiş ki; artık meleklerin seviyesine yükselip Allah ile aracısız bir şekilde iletişime geçebiliyor. Öyle bir noktadaki içten içe kendisinden daha yüksek mertebede kimsenin olmayacağını düşünüyor. Allah, Hz. Âdem’i yarattıktan sonra ona secde etmesini isteyince şeytan afallıyor. Ben ondan daha üstün iken nasıl secde ederim, diye düşünüyor. İşte tam burada imtihanı başlıyor. Ya Allah’ın emrine uyup secde edecek ve imtihanı geçecek ya da isyan edip olduğu yerden alaşağı olacak. Şeytan yaptığı seçimle imtihanı kaybediyor ve insana düşmanlık serüveni başlıyor.

Bu iki kıssayı incelediğimizde ortak noktalarının olduğunu görüyoruz. Yazar bu ortak noktanın ‘hubb-ı cah’ yani ‘makam hırsı’ olduğunu söylüyor. Bu kavram sadece maddi anlaşılmamalı, aynı zamanda manevi hırsı da içermektedir. Yazar:

‘Dünyalık makam arzusu herkeste var olan bir illettir. Oysa manevi makam arzusu ekseriyetle âlimlerin baş belası olur. Nitekim her dem Rabbin huzurunda ibadet edip meleklere ders veren İblisi lanetlik şeytan haline getiren de bu hırstır. Kitapta anlatılan Âdem’e secde edilmemesi bahsinden çıkan en büyük ibadetlerden biridir. Edepsiz ilim en iddialı âlimleri bile şeytan kılar.’ diyor.

İnsan neyi iddia ederse o iddia ettiği ile mutlaka imtihana tabi olacaktır. Bu yüzden insan bir şey yaparken ne istediğini değil niçin istediğini iyice sorgulamalıdır. Örneğin çokça araştırıp, okuyup çokça ibadet eden biri şu soruyu sormalıdır kendine. “Acaba ben makamlarıma makam eklemek için mi ibadet ediyorum yoksa Allah’a yaklaşıp Allah’ın sevgisini kazanmak için mi?” Bu soru doğru cevaplandırılıp ona göre hareket edilmezse ‘hubb-ı cah’ ile karşı karşıya gelip büyük bir imtihana tabi olmak kaçınılmaz olur zannımca.

Bunları düşünürken bir soru takıldı kafama. Acaba insan mı şeytanın imtihanıdır yoksa şeytan mı insanın imtihanıdır?

Yazar daha birçok konuyu barındıran denemeleri ile orijinal bir kitap çıkarmış ortaya. Korsan hikmetlerle basiretimize ilaç diye virüs bulaştırabilme ihtimalinin olduğunu… Kerbelayı daha iyi nasıl anlamamız gerektiğini… Kurbanın üç türlü olduğunu; ilki mal, ikincisi can ve son olarak nefes ile kurban olunacağını anlatıyor. İlkine örnek Hz. Hasan (RA) olup dünyalık makamlardan feragat ederek kurban olmuştur. İkincisi Kerbela’da bedenini, canını, nefsini kurban veren Hz. Hüseyin (RA)’dir. Sonuncusu ise ömrü boyunca zalime zulmünü nefesiyle haykıran Hz. Zeynep (R. Anha)’tir. Bu üç kurban ile beraber Peygamber Efendimiz (SAV)’e ‘ebter’ diyenlerin yüzleri kapkara kesilmiş ve çağlar boyunca bu üç kurbanla beraber peygamberin soyu devam etmiştir.

Bu ve bunun gibi birçok konunun işlendiği ve tefekkür âlemimizi zenginleştiren bu kitabı mutlaka okumalısınız. Vesselam…

Zeynep Dal | Nisanur Dergisi | Kasım 2018 | 84. Sayı

 

Yorum yap