Elif YüksekYazarlar

Hz. Fatıma (ra)

Hz. Fatıma (ra); Peygamber Efendimizin (sav) risaletinin beşinci yılında, hicretten sekiz yıl önce, Mekke’de dünyaya geldi.

Âlemlere rahmet olarak gönderilen babasının rahlesinde gördüğü tedrisle büyüyen Hz. Fatıma; küçük yaşlardan itibaren taşıdığı olgun ve faziletli kişiliği ve sahip olduğu Kur’an ahlakıyla yeryüzünün numune kadınlarından biri haline gelmiş, Müslüman kadınların örnek alacağı bir olguya dönüşmüştür. Peygamber Efendimizin çok sevdiği ve “babasının annesi” olarak nitelendirdiği Hz. Fatıma vasıtasıyla, Efendimizin temiz soyu kıyamete kadar devam edecektir. Aynı zamanda; ilmin şehri ve kahramanlığın öğretmeni olan Hz. Ali’nin eşi, Efendimizin “cennet gençlerinin efendileri” olarak nitelendirdiği sevgili torunları Hz. Hasan ile Hz. Hüseyin’in ve Ehlibeyt yiğitlerinin şehit edildiği Kerbela’da esir edilip Şam’a götürülen Ehlibeyt kadınlarının arasından ayağa kalkıp zalimin karşısında hakkı haykıran ve Hz. Hüseyin’in mesajını ölümsüzleştiren Hz. Zeyneb’in mübarek anneleridir.

Hz. Fatıma (ra), Peygamberimizin Mekke’deki tebliğ günlerinde küçücük bir çocuktu. Ancak, babasının karşılaştığı zorlukları bir büyük gibi algılıyordu.

Babası İslami tebliğ için evden çıkarken; kimi zaman evin kapısında babasının dönüşünü bekler, kimi zaman da yüreği dayanmaz babasının ardından giderdi.

Yine Hz. Peygamber (sav) bir gün Mescid-i Haram’da namaz kılmakla meşguldü. Bir kenarda bekleyen müşriklerden bir grup önce Hz. Peygamber (sav)’le alay ettiler. Ardından onlardan biri yeni kesilmiş bir devenin iç organlarını secdeye giden Resulullah (sav)’in üzerine bıraktı. Orada bulunan Hz. Fatıma (ra) ağlayarak babasının yanına koştu. Babasının üzerine konulan devenin iç organlarını üzerinden kaldırıp uzaklara fırlattı.

Hz. Peygamber (sav)’in Hz. Fatıma’ya düşkünlüğü, ona sevgi ve muhabbeti, çevresindekilere onun doğumunu müjdelemesi, kız çocuklarını diri diri gömen Mekke toplumunun katı geleneğinin kalbine bir hançer gibi saplanmıştı. Cahiliye devrinde, soy; erkekler vasıtasıyla devam ederken Allah Teala, Resulü’nün soyunu kızı Hz. Fatıma vasıtasıyla sürdürmüş, böylece cahiliye toplumunun inanç ve geleneğini sarsmıştı.

Mekke’de Hz. Peygamber (sav)’in çocuklarından Abdullah vefat etmişti. Bu habere sevinen müşrikler, “Muhammed’in soyu kesildi, artık o ebterdir” diyerek alay ettiler. Müşriklerin bu yaklaşımı üzerine Allah Teâlâ; Kevser Suresini indirip hem Resulü (sav)’ı teselli etmiş hem de müşriklerin cevabını vermişti.

”Biz sana kevser’i verdik. O halde namaz kıl, kurban kes. Senin şanın yücedir. Asıl ebter ise o (sana ebter diyen)dir.” Ayette geçen “kevser”i açıklayan müfessirlerin bir kısmı, bunu; hayrın bolluğu, sayısız ümmet, çok sahabe ve şefaat anlamında tefsir ederken, bazı müfessirler de  bununla Hz. Fatıma’nın kastedildiğini bildirirler.

Hz. Fatıma (ra)’ya şefkat ve muhabbeti fazla olan Hz. Peygamber (sav); onu, kendine herkesten daha yakın görüyordu. Her fırsatta ellerini ve yüzünü öpüyordu. Hz. Fatıma’nın faziletlerini anlatırken, ona her zaman şefkatli davranılmasını istiyordu. Hz. Fatıma ile ilgili söylediği sözlerden bazıları şu şekildedir:

“Baban sana feda olsun!”, “Âlemlerin kadınlarının yücesi!” “Fatıma’yı hoşnut eden beni hoşnut etmiştir, onu kızdıran ise beni kızdırmıştır!”, “Fatıma benden bir parçadır. Kim onu incitirse beni incitmiş olur, beni inciten de Allah’ı incitmiştir!”

Mekke döneminin bütün zorluklarını babasıyla birlikte yaşadı. Hz. Peygamber ve ashabın Medine’ye hicret etmesi üzerine onun da hicret hayatı başladı. Mekke’den hicret eden Hz. Peygamber (sav)’in, yatağında bıraktığı Hz. Ali (kv); Efendimizin (sav) yanındaki emanetleri sahiplerine verdikten sonra annesi Fatıma bin Esed, Ümmü Eymen ve Hz. Fatıma’nın da içinde bulunduğu ailesiyle birlikte Medine’ye hicret etti.

Medine’de sıkıntıların bir kısmı sona ermişti. Hz. Fatıma, babasının eğitiminden daha fazla yararlanma imkânı buldu. Babasından öğrendiklerini mü’min kadın ve kızlara öğretiyordu. Hz. Peygamber (sav)’in rahlesinde yetişirken evlilik çağında gencecik bir kız olmuştu.

Hz. Fatıma (ra)’yı babasından istemesi için Ensar’dan bazıları Hz. Ali’nin yanına gittiler. Hz. Ali; utandığını, böyle bir şey yapamayacağını söyledi. Yoğun ısrar üzerine Hz. Peygamber (sav)’in kapısına yöneldi. Resulullah, utancından hiçbir şey söylemeden karşısında dikilen Hz. Ali’nin maksadını anlamıştı. Hz. Peygamber (sav); kızının görünüşü öğrenmek istedi. Bu arada Allah’tan vahyin gelmesi üzerine Hz. Ali ve Hz. Fatıma’nın evliliğine karar verildi. Ancak, Hz. Ali (kv)’nin mehri karşılayacak malı yoktu. Bir atı, bir de zırhı vardı. Mehir olarak dört yüz dirhemlik gümüş uygun görülmüştü. Hz. Peygamber (sav)’in isteği üzerine Hz. Ali, zırhını satıp Hz. Fatıma’ya mehri gönderdi. Mehrin fazla olduğunu söyleyen Hz. Fatıma (ra) düğün masrafı olarak harcanması için hibe etti. Ve kendisine yakışan altın sözlerle mihrini açıkladı. En güzel mihrin; ‘Kıyamet gününde ümmetinin Hz. Peygamber (sav) tarafından affedilmesi’ olduğunu söyledi.

Düğün, çok sade bir merasimle yapıldı. Misafirlere bal şerbeti, hurma ve gülsuyu ikram edildi.

Genç çiftler, Hz. Peygamberin mescidinin bitişiğinde, zemini toprak eve yerleştiler. Hz. Fatıma’nın çeyizi ise birkaç sade parçadan ibaretti.

Bu evlilik Hz. Peygamber ile Hz. Fatıma’nın ilişkilerinde en küçük bir kopuşa yol açmadı. İlişkileri eskisi gibi devam etti. Sabahları mescide giden Hz. Peygamber (sav)’in ilk işi; Hz. Ali ile Hz. Fatıma’yı namaza kaldırmaktı.

Buğday öğütme ve eve su taşıma gibi işlerin Hz. Fatıma’yı yorduğunu ve hatta bedeninde iz bıraktığını gören Hz. Ali (ra); Ona, Hz. Peygamber (sav)’e uğrayıp durumu anlatmasını, böylece kendisine bir hizmetçi verebileceğini söyledi. Utandığı için Hz. Fatıma buna yanaşmayınca Hz. Ali bizzat, Hz. Peygamber’in huzuruna çıkıp, Hz. Fatıma’nın çektiği sıkıntıları bir bir anlattı. Bunun üzerine Hz. Fatıma’nın evine giden Hz. Peygamber (sav); Rabbinin farzını yerine getirip eşine hizmete devam etmesini, yatağına girdiğinde otuz üç defa subhanallah, otuz üç defa elhamdülillah, otuz dört defa da Allahuekber demesini, bunların kendisi için daha hayırlı olduğunu buyurdu…

Hz. Ali ve Hz. Fatıma oruçlu oldukları bir günün akşamında iftar için sofralarını kurdukları bir sırada kapıları bir yoksul tarafından çalınır. Sofralarında ne varsa tümünü bu yoksula verip suyla iftar ederler. Ertesi gün yine oruçlu olup iftara hazırlandıkları sırada kapıya gelen ihtiyaç sahibine iftarlıklarını verip yine suyla iftarlarını açarlar. Üçüncü gün de aynı şeyle karşılayıp yine suyla iftar ederler. Bu numune ailenin bu hareketi üzerine Allah Teâlâ’dan vahiy gelir ve bu güzel vasıflarından dolayı övülürler.

Hz. Fatıma (r a); Hasan, Hüseyin, Zeyneb ve Ümmü Gülsüm’ü dünyaya getirdi. Efendimiz (sav)’in soyu Hz. Fatıma’nın çocukları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin vasıtasıyla devam etti.

Hz. Peygamber (sav)’in hastalığı Hz. Fatıma’yı derinden üzmüştü. Vefat etmeden babasının yanında iken önce Hz. Peygamber (sav), Hz. Fatıma (r a)’nın kulağına eğilip bir şeyler söyledi. Bunun üzerine Hz. Fatıma (r a) hüngür hüngür ağladı. Ardından yine kulağına eğilip bir şeyler söyleyince; gözlerinden yaşlar boşalan Hz. Fatıma (r a) birdenbire gülümsemeye başladı. Daha sonra bunun sebebi sorulduğunda; Hz. Peygamber (sav)’in önce Refik-i Ala’ya yükseleceğini söylemesiyle ağladığını, ancak Ehl-i Beyt’ten ilk kavuşacağı kişinin kendisi olduğunu söyleyince de gülümsediğini söyler.

Hz. Peygamber (sav)’in vefatından sonra bir daha yüzü gülmeyen Hz. Fatıma (r a) hastalanmıştı. Hastalığının ilerlemesi üzerine evine gelen misafirlerinden izin alır. Temiz elbiselerini giyinir, kokular sürünür. Ardından; vefat zamanının geldiğini, yıkandığını, yıkamalarına gerek kalmadığını, temiz elbiselerini giydiğini, kefene gerek kalmadığını söyleyip kendisini gece defnetmelerini ister. Hz. Ali (kv)’e “Ya Ali, bana kimsenin eli değmeden, götürüp Baki mezarlığına göm” der. Temiz örtüsünün üzerinde, kıbleye dönüp sağ elini başının altına koyarak uzanır. Hicretin 11. Yılında Ramazan ayının üçüncü gününde ruhunu teslim eder. Böylece acılı intizar sona erer ve çok sevdiği Hz. Peygamber (sav)’e kavuşur. Vasiyeti üzerine gece karanlığında Hz. Ali (ra) tarafından Baki mezarlığına gömülür.

Elif Yüksek | Nisanur Dergisi | 1. Sayı | Aralık 2011

Comments (1)

  1. Sa..yaziniz guzel..ama son yazdiginiz hz fatimenin kabrinin baki mezarliginda oldugu..bunun hakkinda elinizde delil varmi?zira hz fatimenin kabri belli degildir..ummete kuskunlugunden dolayi gece defnedilmesini istemis..

Yorum yap