ManşetRana Çeçen

Huzur ve Şifa Kaynağı

Bismillahirrahmnairrahim.

Bir kitap düşünün; dokunduğu her şeyi şereflendiren, kendisine uyanları nurlara çıkartıp yücelten… Gönüllere de bedenlere de şifa olan… Yerdekiler ve göktekiler bir araya gelse de asla ve kat’a benzerini getiremeyecekleri bir kitap. Salt okunmak için gönderilmeyen ancak okuyuşu dahi ibadet olan, her kelimesine değil, her harfine onlar mükâfat verilen bir kitap. Kitabın sahibi onu Kur’an diye isimlendirmiştir. Sönmeyen ve bitmeyen bir meşale ki; kendisini tutanın yolunu aydınlatır, hedefe en kısa yoldan ulaştırır.

Peygamber Efendimiz (SAV)’e verilen en büyük mucizedir. Hem de öyle bir mucize ki; peygamberin yaşadığı devirle sınırlı da değildir. Çünkü diğer tüm peygamberlere verilen mucizeler o an ve zamanla sınırlıydılar. Ne Hz. Musa’nın asası ne de Hz. İsa’nın hastaları iyileştiren, ölüleri dirilten mucizesi vardır.  Hz. İbrahim’i yakmayan ateş, Hz. Nuh’u ve Ona iman edenleri yutmayan sular yoktur artık. İnsanların Rabbinden kendilerine gelen apaçık mucize Kur’an’dır; indiği günkü canlılığıyla…

Dokunduğu her şeyi güzelleştiren bu mucize Kitap, bir Ramazan gününde şereflendirdi âlemi. “Ramazan ayı, insanlara yol gösterici, doğrunun ve doğruyu eğriden ayırmanın açık delilleri olarak Kur’an’ın indirildiği aydır…” (Bakara / 185) 

Ramazan’a şeref katan da ondaki bir geceyi bin aydan daha hayırlı kılan da Kur’an’ın onda indirilmiş olmasıdır. Ve daha sonra yüce Allah, onun şerefini oruç ayı olarak belirleyerek taçlandırmıştır. Bir ayı bu kadar şereflendiren Kur’an, kendileri için indirilmiş insanoğluna güzellikler katmaz mı? Kur’an’ın indiriliş gayesi birçok ayette ifade edilir.

“Kur’an’ı sana sıkıntı çekesin, bedbaht olasın diye değil, ancak Allah’tan korkanlara bir öğüt olsun diye indirdik.” (Taha /2,3)

Zaman zaman yolunu şaşıran, şeytanın adımlarını takibe başlayan ve bundan dolayı sıkıntılara düşen insanlığın elinden tutar Kur’an. Dertlerine derman, gönül sancılarına şifa sunar.

“Ey insanlar! İşte size, Rabbinizden bir öğüt, gönüllerdeki dertlere bir şifa, müminlere doğru yolu gösteren bir hidayet ve rahmet geldi.” (Yûnus / 57)

Metrekare olarak büyük evlerde oturmalarına rağmen, çeşit çeşit yiyecek ve içecekleri tatmalarına, türlü kıyafetlerle süslenmelerine rağmen insanların gözlerinin içi gülmez, bulundukları ortamlara sığmaz oldular. Ahir zaman insanları, Kur’an’a ilk indirildiği zamandaki cahiliye insanlarından daha az muhtaç değillerdir. Belki onlardan daha fazla aç ve susuzdur Kur’an sofrasındaki ziyafetlere. Dünya dönmeye devam ettiği müddetçe her yıl, Rableri gözlerinin önüne tekrar tekrar serer bu sofrayı. Diğer zamanlarda gafil olup unutsa da bu ay geldiğinde hatırlamasına yardımcı olsun diye. Ve işte bu yılın şerefli Ramazan ayı da geldi kapıya. Tüm bereket ve feyziyle. Kendisine şeref katan Kur’an’ıyla.

“Kur’an, Allah’ın (insanlara ikram ettiği ilâhî bir) sofrasıdır. Gücünüz yettiğince ondan almaya çalışın. Şüphesiz ben, içinde Allah’ın kitabından bir şey bulunmayan bir evden daha küçüğünü (sıkıcısını) bilmiyorum. Allah’ın kitabından içinde bir şey bulunmayan kalp de, içinde kimsenin oturmadığı harabe bir ev gibidir.” (Darimi) diye buyurur, Kur’an’ın kendisine indirildiği zat.

Evleri şenlendirecek olan, huzur ve mutluluk katacak olan Kur’an ayetleridir. Gönül evini de viranelikten kurtaran aynı ayetlerdir.

“Kur’an okunan evin hayrı artar; oturanları sıkmaz. Böyle evlere melekler toplanır, şeytanlar uzaklaşır. İçinde Kur’an okunmayan ev oturanlara dar gelir; böyle evlerin hayır ve bereketi az olur; melekler uzaklaşır; şeytanlar üşüşür. İçinde Kur’an okunan, anlam ve yorumuyla meşgul olunan ev, yıldızların yeryüzünü aydınlattığı gibi, sema ehli için aydınlatılır.” (Darimi, Heysemi)

Sadece şu iki hadis bile çağımız insanlarının dertlerinin devasına yeter. Bir saatlik seanslara verdikleri onca paraya rağmen gerçek huzura kavuşamayan mutsuz insan, bir açsa kapısını, girse şifa bahçesine hem kendisini hem çevresindekileri, hem dünyasını hem de ukbasını kurtaracaktır.

İlacın şifa olabilmesi için nasıl ki kullanmak gerekiyorsa; Kur’an’dan da en iyi istifade edebilmek için okumak, anlamak ve de yaşamak gerekir. 

“Kur’an’ı öğrenin, onu okuyun ve okutun. Kur’an’ı öğrenen, okuyan ve gereğini yapan kimse, her tarafa koku yayan misk dolu bir kaba benzer. Kur’an’ı öğrenen (fakat onu çevresine yaymayan), yatıp uyuyan kimse ise ağzı bağlı koku yaymayan bir misk kabına benzer.” (Tirmizi)

Bu kitap sıradan bir bilgi ve ilim kitabı değildir ki; sadece belli aralıklarla açılıp bakılsın. Ya da öylece süslü kılıflarla duvarları süslesin. Kendisi ile amel edilmeyen, bir tarafa atılıp terk edilen bu kitap ruz-i mahşerde hem kendisi kişinin yakasına yapışacak, şikâyetçi olacak, hem de Rasulullah (AS) Rabbine yakarışta bulunacaktır.

“O gün Peygamber: ‘Ya Rabbi, halkım bu Kur’an’ı terk edip ondan uzaklaştılar!’ der.” (Furkan/30)

“Kim Kur’an’ı öğrenir ve kendisine ilgi duymaksızın ve içindekileri tefekkür etmeksizin onu bir mushaf olarak başucuna asarsa, kıyamet günü o Kur’an onun yakasına yapışır ve: ‘Ey Âlemlerin Rabbi, bu kulun beni mehcur (terkedilmiş-unutulmuş) kıldı. Benimle onun arasında bugün hükmü sen ver.’ der.” (Kurtubi)

İnsanı dünyada ve ahrette izzetli ve şerefli kılan da, zelil eden de Kur’an’la olan irtibatıdır. Kendisini muhafaza edeni yüzüstü bırakmaz.

“Kıyamet gününde Kur’an-ı Kerim gelecek ve Allah Teâlâ’ya: ‘Yâ Rabbi! Kur’an okuyan kimseyi şeref süsüyle süsle!’ diyecek; bunun üzerine Kur’an okuyan kimse şerefle süslenecek.”

“Yine Kur’an-ı Kerîm: ‘Allah’ım! Ona şeref elbisesi giydir!’ diyecek; hemen o zata elbiselerin en değerlisi giydirilecek. Sonra Kur’an: ‘Rabb’im! Ona şeref tacı giydir!’ diye niyaz edecek; o kimseye şeref tacı giydirilecek. Sonunda Kur’an-ı Kerim: ‘Ya Rabbi! O kulundan razı ve hoşnut ol! Senin hoşnutluğundan üstün bir şey yoktur.’ diyerek Kur’an okuyan kimseyi manevi mertebelerin en yükseğine ulaştıracak.” (Tirmizi, Dârimi)

İnsanın bu dünyadaki ameli, onun cennet veya cehennem ehli olduğunu belirler. Cennetteki makamını ise Kur’an ile olan bağlılığı belirler.

“Kur’an’ı okuyup ona sahip çıkan kimseye (ahirette): ‘Oku ve (Cennet’in derecelerine) yüksel, dünyada nasıl ağır ağır okuyor idiysen öyle oku. Zira makamın, okuduğun en son ayetin seviyesindedir.’ denir.” (Ebu Davud, Tirmizi)

Onlarca ayet ve hadisten sadece bu birkaç tanesi dahi Kur’an’a ne derece muhtaç olduğumuzu gözler önüne sermektedir. Kur’an’la olan bağı kuvvetlendirmek için Rabbimiz bize bir fırsat daha vermiş ve bizi Ramazan’a ulaştırmıştır. Bu aydan başlayarak ancak sadece bu aya hapsetmeyerek ondaki huzur ve mutluluktan istifade etmeye gayret gösterelim. “Amellerin en hayırlısı az da olsa devamlı olanıdır” diye buyurur Rasül-ü Ekrem (SAV).

Bu ayda Kur’an ayetleri ile şenlenen evleri, camileri, mekânları ayın bitmesiyle sessizliğe mahkûm etmeden, bu ayda daha da artırarak ama diğer ayları da istifade ettirerek geçecek bir Ramazan olsun. Rasul ve ashabı Kur’an’ı günlük olarak bölümlere ayırır, onları okumadan günü bitirmezlerdi.

Allah (CC)’ın en sevdiği ameli soran sahabeye; “Konup göçendir” diye cevap verir Rasulullah (AS). ‘Konup göçen kimdir?’ diye sorulunca da; “Kur’an’ı başından sonuna kadar okuyan, bitirince hemen tekrar başlayandır.” diye cevap verir. (Tirmizi)

Rana Çeçen | Nisanur Dergisi | Nisan 2022 | 125. Sayı

Yorum yap