Gülfer Ekmenİlim İrfan

Hükmeden

Hakkı yerine getiren, hükümlerinde zulüm bulunmayan el Hakem Allah (CC)’a hamd, Rabbi adına hakemlik yaparak halifelik görevini icra eden ve aynı zamanda hayat rehberimiz olan Rasulüne salât ve selam olsun.

Herkesin her şeyi bildiği, hüküm verdiği ve verdiği hükmün doğruluğundan emin olduğu, hükmün sonucunda varılan noktada yaşanan memnuniyetsizlikten dolayı da karşıdakileri suçladığı garip zamanlar yaşıyoruz her birimiz.

Hayatın ve kâinatın derinliklerindeki saklı hazineleri keşfedecek donanıma sahip olan varlık, yani insan, kendisine verilmiş olan dedektörler yardımıyla bunu yapmakta zorlanmayacaktır. Yeter ki; çizilen yol haritasından şaşmasın, emanet olarak verilenleri heba etmesin. Bu aziz misafir, kâinat kitabının sayfalarını çevirdiğinde her hadisede verilmiş hükümleri okur, hayran olur, şükreder.

Ortalama bir kiloya sahip bir insanda yaklaşık beş litre kan ve kanın içerisinde üç çeşit hücre bulunur. Bir milimetreküp kanda 5 milyon (erkek ve kadının ortalaması) eritrosit (alyuvar), 4 bin-10 bin arasında sayıları değişen lökosit (akyuvar), 150-350 bin trombosit (kan pulcukları) bulunur. Alyuvarlar gaz taşırken, akyuvarlar savunmadan, kan pulcukları kanama durumunda pıhtılaşmadan sorumludurlar. Alyuvarlar daha fazla gaz taşıyabilmek için yassı bir şekle, akyuvarlar savaşabilmek için damarı geçebilme özelliğine, kan pulcukları pıhtılaşma için yapışkan bir yapıya sahiptirler.

Kan, vücudun tüm hücrelerine gerekli besin ve oksijeni götürüp hücrelerin metabolizmaları sonucu ürettikleri artıkları alıp vücuttan uzaklaştırılmak üzere boşaltım organlarına taşır. Artık maddeleri atma işi için akciğerler ve böbrekler görevlendirilmiştir. Vücudun tüm atar damarları temiz kan taşırken; akciğere kan götüren atar damar kirli kan taşıyarak bu vazifeye hazır hale getirilmiştir.

Böbrek kılcalları da vücudun diğer kılcal damarlarının iki katı basınca sahip olarak bu görevi kusursuz bir şekilde gerçekleştirmektedir hakeza. Kanın kalpten pompalanıp tüm vücudu dolaşıp sözünü ettiğimiz alış verişleri gerçekleştirip tekrar kalbe dönmesi (başka bir deyişle kalpten ayakucumuza-beynimize kadar gidip her hücreye gerekli olanı bırakıp artıkları alıp kalbe dönmesi) 18 saniye sürmektedir. Sadece bu olayın bile konuşulacak daha birçok yönü varken kurulan muhteşem düzeni ve intizamı anlamak, verilen hükmü görebilmek için bu kadarı kâfi olur zannımca.

Dünya Güneş’e Venüs kadar yakın ya da Jüpiter kadar uzak olsaydı yeryüzünde yaşam olmazdı. Güneşten dünyaya ulaşan ısı oranı %10 kadar değişecek olsa, yeryüzü kalın bir kar ve buz tabakası altında kalacak ve ya kavrulacaktı.

Bilgiye ulaşmanın çok kolay olduğu bu dönemin insanları olarak, tüm bunları nasıl okumalıyız? Tekrarladığımız, yorumlayamadığımız, sonuç çıkaramadığımız her bilgi, bizi hareket eden ölülere dönüştürmez mi? Farkındalık yaratmayan, bilince dönüşmeyen malumat, sahibine yük değil midir?

Her hadise, verilen bir hükmün gerçekleşmiş hali değil midir? Tüm bunlar kâinatın her zerresine hâkim ve hükmeden bir yaratıcıyı işaret etmez mi? O halde el Hakem olan Allah (CC) kimdir?

Bir şey hakkında en doğru kararı, hükmü verebilmek; olayları en ince ayrıntısına kadar bilmeyi ve görmeyi zorunlu kılar. Ayrıntıları kaçırmadan resmin tümünü, tüm zamanları, mekânları görebilmeyi gerektirir. Bunlara ve çok daha fazlasına sahip olan; el Hakem olan Allah (CC)’tır. Tüm hadiselerde Hakem ismi tecelli etmekte ya da Hakem isminin tecellisiyle bu hadiseler meydana gelmektedir. Her şeyin hükmünü verir, hükmünü eksiksiz icra eder. El Hakem’in hükmüne engel olacak, hesap soracak hiçbir kuvvet yoktur.

“(De ki:) Allah’tan başka bir hakem mi arayayım? Oysa O, size kitabı tafsilatlı olarak indirmiştir.” (En’am /114)

Kitabı tafsilatlı olarak indiren el Hakem gönderdiği Rasullerle de kişisel ve toplumsal tekâmülün yolunu göstermiştir. “İnsan için kendi çalışmasından başka bir şey yoktur. Ve çalışması da ileri de görülecektir.” (Necm /39-40) ile ilahi hüküm konulmuş; “İyiler muhakkak cennette, kötüler de cehennemdedirler.” (İnfitar /13-14) ayeti ile de hükmün sonuçları gösterilmiştir. Bir alet yapmaya karar verip inceliklerinin belirlenmesi hüküm, gerekli malzemelerin temin edilmesi kaza, aletin tıkırında gitmesi, işlemesi süreci ise kaderi ifade eder.

Allah (CC)’ın dediği ve dilediği ne ise o olur. Vaktiyle takdir edilen olur, olmaktadır, olacaktır. Bu derinliğin tam anlaşılmadığı kişilerce yanlış anlamalara sebebiyet verebilecek bir konudur. “Başarılı olmam takdir edilmişse çalışmama gerek yok” denilen kişi için takdir edilen, başarısız olma durumudur. Hakkında başarılı olma durumu takdir edilmiş kişi, sebeplere sarılması gerektiğini bilir zira.

El Hakem olan Allah (CC)’ın kendisiyle ilgili hükümleri konusunda “Ne olacak sonum?” diyerek ahirini düşünür bazı insanlar. “Ezelde benim için ne takdir edilmiş?” şeklinde öncesini düşünen insanlar da mevcuttur. İkisini de düşünmeyip ânın adamı olanlar da vardır. Allah (CC)’tan gelene razıdırlar. Ne ânı, ne geçmişi, ne de geleceği düşünen özel bir grup insan vardır ki; onların kalbi ilahi hükümle sarılmış, devamlı şahitlik halindedirler. El Hakem’in dünyaya bakan yüzünde dünyaya gelişimizin, gidişimizin, organlarımızın yerlerinin, şekillerinin, büyüklüklerinin, vazifelerinin, özetle tüm varlıkların Allah (CC)’ın takdir ettiği özelliklere sahip olduğunu ve O’nun hükmü altında vazife gördüğünü temaşa ederler. El Hakem’in ahirete bakan yüzünde ise, dünya tarlasının mahsullerinin toplandığı, mizanın kurulduğu, hükmün ancak Allah (CC)’a ait olduğu, cennet ve cehennemle ilgili kararların verildiğini görürler.

Herkesin doğrusunun farklı olduğu ve bunun çok normal görüldüğü zamane insanları olan bizlerin, Hakem esmasından öğreneceği ne de çok şey vardır. Dünyanın en adil insanı da olsa bozuk teraziyle tartanın varacağı sonuç yanlış olur. Beşer tartmada, okumada kendi terazisini kullanırsa herkesin doğrusu farklı olur ve bu durum kaosu doğurur. Bir kilogram elma kimine göre yarım kilogram, kimine göre yüz gram bir başkasına göre de iki yüz elli gram olur ve bu durum hayatı felç eder.

Tüm varlığı yaratan, bütün olarak gören, bilen, kudret sahibi, eksiklikten uzak, kullarının yaptıklarından ya da yapmadıklarından etkilenmeyen el Hakem’in terazisi, eşyanın fıtratına uygun olanıdır. Yaratan Rabbinin adıyla okuyup Kur’an ve sünnete göre tartan kul, hükümlerinde adaleti gözetecektir. Elindeki kuvvete aldanmayıp hak ve adaletten şaşmayıp doğru ve tutarlı kararlar verebilir böylece. Adalet duygusunu sadece eşyada değil kendi ile ilişkisine de yansıtır. Vakar ve sükûnetle endişeye kapılmadan, telaşa düşmeden kendisi için takdir edilmiş maddi-manevi rızıklarının arayışındadır. Üzüntünün ve endişenin gelecek olanı değiştirmeyeceğinin, gelmeyecekse de gereksiz olduğunun farkındadır zira.

Ey yokluktan beni/bizi çıkaran kudret! Vahyin rehberliğini kabul etmiş bir akıl, Sana meyleden bir kalp, tahtı sallanmayan bir ruh, emre ram olmuş bir nefis için atılan adımlarımı(zı) bereketlendir. Madem varlık ağacının meyvesi eyledin, madem kâinatın ruhu eyledin beni/bizi hükümlerim(iz)de isabet ettir. Lütfen… Sen’den gelecek her hayra muhtacım/muhtacız zira. (Amin)

Gülfer Ekmen | Nisanur Dergisi | Nisan 2022 | 125. Sayı

Yorum yap