2020AileÇocuk EğitimiDosyaHayatı Helal YaşamakManşetMine TurhanYazarlar

Helalinden Çocuk Yetiştirmek

Bismillah…

Terbiye, bir insanın karakterini tamamıyla yansıtan en önemli unsurdur. Günlük hayattan sosyal yaşama kadar insanın değeri, terbiyesi kadardır. Daha çok görgüyle beraber anılan terbiye; babadan oğula geçen meslek misali ebeveynden çocuğa geçer. Bu, bir davranışla olabildiği gibi çocuğun boğazından geçen bir lokmayla da mümkündür.

Tecrübeli eğitimciler, velilerle tanışmadan önce öğrencinin ailesinin ev ortamındaki diyalog, üslup, hassasiyet ve varsa olumsuzlukları hakkında fikir sahibi olabilirler. Böylece öğretmendeki ilk intiba, çocuğu okula verdiğimiz ilk haftalarda bırakılmış oluyor.

Öğretmenlerin bunu yapabilmelerindeki etken, mesleğe başlamadan önce doğaüstü yeteneklerin eğitimini almaları değil elbette. Tahmin yeteneklerinin çok kuvvetli olması da nedenler arasında değil. “Acaba hisleri mi kuvvetli?” diye soracak iken susuyorum ve daha mantıklı düşünmeye davet ediyorum kendimi.

İşin esprisi bir yana; sosyal hayata adım atan her çocuk, toplumda ailesini yansıtıyor. İçine kapanık, asi, hırçın, şiddete meyilli, hakaret/küfür içeren sözler sarf eden ya da paylaşımcı, çalışkan, dürüst, hoşgörülü, yardımsever vs… Bu dönemde, aile çocuğuna anne rahminde başlayan eğitim sürecinden itibaren ne verdiyse artık onu biçmeye başlamış oluyor.

Hakikatte “Bizim çocuk çok yaramaz, hırçın, yalana meyilli, kardeşini kıskanıyor/zarar veriyor” diyerek şikâyet eden ebeveynlerin öncelikle kendilerini gözden geçirmeleri gerekir. Keşke bir cihaz olsaydı da çocuğunu eleştirip, onda onulması derin yaralar açanları o cihazda test edebilseydik: Sorun ebeveynde mi, çocukta mı diye. Belki de birçoğumuzun ebeveynliği, o cihaza takılı kalırdı…

Ve yine “Ne kadar efendi/hanım, dürüst, yardımsever bir çocuk” diyerek methedilen çocuğun da ebeveynini takdir etmek gerekiyor. Ne yaptı da küresel çaptaki bir yozlaşmanın ve en tehlikelisi gıda terörünün kucağındayken, çocuğunu tertemiz yetiştirebildi? Anne karnına düştüğü andan itibaren nasıl bir yöntem uyguladı da ahlaklı bir “gelecek” yetiştirdi?

Belki de bugün toplum olarak en büyük kaybımız, şu sorunun cevabını bulamamaktır: Çocuklarımızı nasıl yetiştirmeliyiz ki geleceğimiz olsunlar? Helalinden, tertemiz nesil yetiştirmek için adı üstünde helalinden beslemeli, hamurunu helalinden yoğurmalıyız. Şu hâlde geniş kapsamlı olan helal süt emmiş çocuk yetiştirmeyi irdeleyelim.

Öncelikle bilinmelidir ki; gülün rengine boyanmak istiyorsak Gül’ün (SAV) kokusunu sürünmeliyiz. Bu doğrultuda üç aylık bebeğiyle Rasulullah (SAV)’a gelen ve eğitimi hususunda yardım isteyen sahabeye “Çok geç kalmışsın; eğitim anne karnında başlar.” buyuran Nebi’nin izinden gidilmelidir.

Eşlerin birlikteliklerinden konuştukları meseleye; haneye giren gıda görünümlü ürünlerden fütursuzca odalarda ve dahi damarlarda yayılan dumana kadar her biri elekten geçirilmeli, çer çöp ayrıştırılmalıdır. Tüm bunları iş işten geçmeden pratiğe dökmek gerekir. Zira Fatih, Selahaddin olmasını ümit ettiğimiz çocuklarımıza, tertemiz anne babalar olarak temiz bir hayat sunmalıyız.

Bu bağlamda atılacak ilk adım; sağlıklı olanı araştırmaktan daha çok helal lokmayı araştırmaktır. Zira helal olan sağlığa da yararlıdır. Ücretini verip satın aldığımız, içindekiler bölümünde yazanlarla alakalı hiçbir fikrimizin olmadığı gıdaları tüketip çocuklarımıza yedirmek, hayreti mucip bir yaklaşım olsa gerek.

Nitekim İbn-i Abbas’tan rivayet edilen hadis-i şerifte Rasulullah (SAV), içi görünmeyen bir su kabının ağzından su içmeyi yasaklamıştır. (Buhari) Buradaki amaç, kişinin tükettiği yiyeceğin muhteviyatından haberdar olması gerektiğidir. Gıda diye tükettiklerimizin bizi tüketmemesi için bu elzemdir. Su kırbasının içindekini cam bardağa döküp içindekilerden emin olmadan su bile içmeyen Peygamberin (SAV) ümmeti olarak, mahiyetini bilmediğimiz ne çok maddeleri tüketiyoruz. Şu hâlde kıymetli okurumdan, çocukları ya da kendileri için en son aldıkları hazır gıdaların içindekiler bölümüne bakarak ne tükettiklerini araştırmalarını istirham ediyorum.

Kimi başı dumanlı ürünlerin üzerinde “Çocukları koruyun: Dumanınızı onlara solutmayın, bu ürünü tüketmek öldürür” şeklindeki uyarılar ve “tüketilmesi haramdır” fetvalarıyla hem zararlı hem de haram olduğu bilinen ürünleri tüketmek de bırakın gelecek neslin varlığını, hâlihazırdaki kişilerin varlığını da tehdit ediyor.

Durum böyle olunca ne kendimizin ne çocuklarımızın ne de çevremizdeki insanların hakkına girmek adına bu gidişe bir dur demeliyiz. Burada işin önemli boyutunun da annelere düştüğünü belirtelim.

Cennete çiçek yetiştirmek için gece gündüz mesai yapan annenin, şu sahneyi zihninde canlandırmasını istiyorum: Bir anne ve çocuk alışveriş yapmak için markete gidiyor. Sağlığı, dünyası ve ahireti için endişe ettiği çocuğu, içerisinde yasalarla belirlenmiş oranda alkol içeren meyve suyu istiyor. Reyonları dolaşırken yumuşak şeker adıyla sevimlileştirilen jelâtin bazlı marsmallow da gözüne ilişiyor. Az ilerdeki raflarda şellak kullanarak renklendirilmiş, kırmızı rengiyle albenisi yüksek olan şekerlemeleri de gözden kaçırmıyor. Ve günün getirdiği tüm yoğunluk içerisinde bir de çocuğun sokak ortasında bağırmasına katlanamayacak olan anne, çocuğun isteklerine hayır diyemiyor…

Ayaklarının altına cennet serilen anneler, kendisini ve ailesini yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşe karşı korumanın kolay olmadığını biliyor olmalı.

Ey gözleri yolda Selahaddin bekleyen anneler! El emeği yaptığınız limonata, kek, börek, yoğurt vs. nimetlerle hem dünyaya çalışırken sevap kazanıp hem de kendinizin ve ailenizin dünya ve ahiretlerine en büyük katkıyı sağlayabilirsiniz.

Tüketilen her şeyin kana karışıp bütün vücuda yayıldığını düşünürsek; meselenin aşırıya kaçmak gibi basite indirgenemeyeceğini anlayabiliriz. Değil midir ki; “Şeytan, her bir insanın vücudunda kanın dolaştığı gibi dolaşır.” (Tirmizi)

Öyleyse hanımlar! Buyurunuz mutfakları fethetmeye…

Mine Turhan | Nisanur Dergisi | Mart 2020 | 100. Sayı

Yorum yap