Hamd âlemlerin Rabbine, salât ve selâm da O’nun pak Resûlü’ne olsun.
Kendinizle konuştuğunuz olur mu hiç? Ooo, olmaz olur mu? “Kendi kendine konuşana deli derler” dense de insan en çok kendisiyle konuşur. Dünya yanımın ağır bastığını, artık gereksiz şeylere üzüldüğümü, gereksiz yokluklara canımı sıktığımı fark ettiğim zamanlarda kendime şöyle derim:
“Ey kendim! Sana bir iyi bir de kötü haberim var. Önce hangisini öğrenmek istersin?”
İçinde bulunduğum duruma göre iki haberden birini seçerim ve heyecanla cevabı beklerim, aynen karanlık sokakta heyecan yapar gibi. Sonra cevap veririm kendime: “ Ölüm var!” Cevabı bilsem de sorarım: “E? Diğer haberin neydi?” O da “Ölüm var!”
Ölüm var ama benim de hayallerim, hedeflerim var. Ulaşmam gereken yerler, başarmam gereken işler, almam gereken yeni görevler var. Hedef biter mi? Bitmez.
Düşündükçe anlıyor ki insan, her ölüm erkendir. Erken gelen bu hakikatle yüzleştiğimde, hedeflerime ulaşamamış olsam bile ulaşmış olma sevinci yaşayabilmeliyim. Bu da ancak hedeflerimi Allah’ın tamamlaması yani tam kabul etmesiyle olur. Hedefim çocuğumu okutmak, evlendirmek, torunumu görmek, çocuğuma bir iş kurmak, ev/araba almaksa; bu hedeflerle dünyaya gözümü kapatmamın zor olacağı aşikâr. O hâlde hedeflerim dünyaya gözümü rahat kapatacağım türden şeyler olmalı. Öyle hedefler belirlemeliyim ki kendime, ulaşamadan ölsem bile kendisi tamamlanmalı.
Efendimiz(ﷺ), “Şehid olmak isteyen ve bu uğurda çabalayan bir kişi yatağında ölse dahi şehittir.” (Müslim) buyuruyorlar. Demek ki tıpkı şehitlik ister gibi, hedeflerim için bir ömür vermeli, kafa ve beden yormalıyım. Şunu da unutmamalıyım ki Allah, niyeti sağlam olmayanın işini tamamlamaz, kemale erdirmez. Niyet sağlam olmayınca, gafletle yapılınca yemek dahi güzel olmuyorsa, sağlam bir niyet ve güzel bir hedef olmadan bir ömür nasıl sağlam olur?
Herkesin hedefi bir yana, kendi kendime “İlk hedefin ahirettir, ileri!” diyebilmeliyim. Bu hedef ilk olarak Allah’a hakiki manada kulluk ve Resûlü’ne ümmetlik etmeye çalışmak olmalı. Başarabilir miyim? Hayır! Allah’a hakiki manada kulluk etmeyi kim başarabilmiş ki? Ama çabama bakarak Rabbimin gerisini tamamlayacağına inanmalıyım.
Rabbimiz Zariyat Suresi 56. âyette: “Ben insanları ve cinleri ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” Buyuruyor. Şu halde attığım her adım O’nun için olmalı; yediğim her lokma, aldığım her nefes ve yaptığım her iş… Zorlu ve kısa hayat yolculuğumda buradan harekete başlamalıyım ki; sonsuz ahiret diyarında rahat edebileyim.
Eşim başkalarındaki bir şeylere takılmasın diye kendime çekidüzen vermem, ailevi hedeflerim arasında olmalı. Rabbimin emaneti olan çocuklarım da başkalarının sevgi ve merhametine ihtiyaç duymamalı. Sabrımın tükendiği zamanlarda, “Niyet ettim Allah rızası için eşime ilgi göstermeye, çocuğuma merhamet etmeye…” diyerek taptaze bir başlangıç yapmalıyım. Hem hedefim Allah rızasını kazanmak olunca kimseden bir şey de beklemem.
Tencereye herkes bir şeyler koyup ocakta pişirebilir. Benim meselem, bu yemek olayını ibadete çevirmek olmalı. Muhabbetle pişirip, afiyetle yenmesini sağlamalıyım. Kaybolup giden şeylerden kaybolmayan ve tükenmeyen sevaplar üretmeliyim. Yemekten sonra “Eline sağlık, çok güzel olmuş!” deseler de demeseler de bir şey değişmez o zaman. Hedefim Allah rızası ya, Allah beğensin yeter.
Hedefimiz ahirettir, dedik ama bazı ahiretlik hedeflerin dünya ile karıştırıldığı doğrudur. Bu karışmaya engel olmak için, hedef-niyet dengesini iyi tutturmalı ve niyet hedefini on ikiden vurmalıyım.
Dünyalık görünen isteklerimin dahi ardında ahiret hedefi olmalı. İki insan düşünün. Bu ikisinin evinde birer tane klima var ve ikisi de ikinci bir taneyi almayı hedefliyor. Ancak ilki diğer odada dünya ve ahiretini heba edecek filmleri rahat izleyebilmek için, ikincisi ise yazın sıcağında sakin bir odada serin serin ve huşu içinde namaz kılmak için istiyor. Demek ki görünüşte aynı olsa da hedeften hedefe dünya ile ahiret kadar fark var. Zaten hadis-i şerifte belirtildiği üzere, bu görünüş farklılığı değil midir cehenneme ilk girecek zümreyi şehid, âlim ve zenginler zümresinden yapan? Adam görünüşte şehid ama hedefi şehid olmak değil, kahraman bilinmekmiş. Ötekisi âlim ama hedefi öğrenip uygulamak ve başkalarına öğretmek değil, “Ne çok şey biliyor!” dedirtmekmiş. Zengin de malını infak edermiş ama amacı Allah rızası değil, kendisi hakkında “Ne cömert biri!” denilmesi imiş.
Hedefini çerçeveletip kabrinin başına asabilmeli insan… Öyle ki bu hedef, dünyamızı da kabrimizi de ahiretimizi de şenlendirmeli. Kabir demişken, bizim buralarda kimileri, yakınların mezarı başına sigara koyuyor. Sebebini sorduğumuzda “Rahmetli sigarayı çok severdi. Şimdi mezarı başına sigara koyuyoruz ki içenlerden dolayı sevap alsın” şeklinde trajikomik bir cevap veriyorlar.
Efendimiz(ﷺ): “Nasıl yaşarsan öyle ölürsün, nasıl ölürsen öyle dirilirsin.” buyuruyorlar. Demek ki hedefim ne ise, onunla ölürüm. Onunla kabre girer, onunla da dirilirim. Küçük ve günübirlik hedefler değil, büyük ve sonsuz hedefler peşinde koşmalıyım. Birkaç hafta, birkaç ay değil; birkaç yüzyıl ve hatta kıyamete kadar gerek amel defterimin, gerekse dünyanın seyrini değiştirecek işlere talip olmalıyım. Bu değişime önce kendimden, sonra ailemden, sonra da toplumdan başlamalıyım.
Kendimle çok konuştum, biraz da seninle konuşayım güzel kardeşim…
Hedef bazen unutulur; göz, gönül, kalp çatallanır da yanlış görür. Pes etme kardeşim, aklına gelir gelmez yeniden abdest al, ferahla, serinle, serinlet kavrulmuş yüreğini. “Niyet ettim Allah rızası için yaşamaya, ölmeye, dirilmeye. Senin rızan için yaşamam, ölmem ve dirilmem hususunda bana yardım et Allah’ım.” de. “Unutursam veya hata edersem beni hesaba çekme, bana yaratılış hedefimi hatırlat!” de. Eyyûb (AS) gibi yalvar, balığın karnında karanlıklarda kalmış Yûnus (AS) gibi yakar.
Allah’ım, bana zarar dokundu… Allah’ım ben kendime zulmettim… Allah’ım Sen merhametlilerin en merhametlisisin. Benim Sana giden yollarımı aç, benim ruhum aşkına aç… Yalnız Senin rızandır yanık yüreğime ilaç… En büyük hedefimi Sen’in rızan eyle. Âmîn…
Sezgin Özbay | Nisanur Dergisi | Kasım 2018 | 84. Sayı
Yorum yap