Hacer Sara ArslanYazarlar

Eylül yaprağı

‘Yeniden’ diyebilmek için;  içinde milyon düşler görmen, sürükleyen ve sürüklenen zamana milyon hayal sığdırman lazım… Geriden ilerleyemezsin, ey sonsuz yolculuğa uğurlanan ruhun sahibi ben! Yolundan yürümen ve yolundaki dikenleri şefkatle elemen lazım…

Yıkılmış bir evin içinde güller dermeye çalışıyorsun. Yorgunsun, bir o kadar hüzünlü… Sevgi dolusun, bir o kadar karamsar… Korkma! Anla… Duy ve hisset… Baktığını gör, içine işle… Çünkü gördüğün, duyduğun ve bilmek istediğin kadarsın… Ey sonsuzluğun sakini ben! İçine oturmuş ve seni terk etmeye niyeti olmayan acılarını, sancılarını yeniden ve yeniden sevmen lazım…

Kendini hep eylül yapraklarına benzetirsin. Betin benzin, gidişin kalışın, için ve daha içerin onun gibiyken… Bitti, demeye dilin varmazken… Kollarını yeni bir dirilişe açıp öylece beklerken… Gözünden gönlüne düşen o kızılımsı yaprak gibi, özüne düşersin… Ey sonsuzluğa aday bir aciz ben! Şu her tarafını dünya adlı yalancı baharlar kaplamış hesaplardan kurtulman lazım…

Sen sokak lambasının aydınlattığı bir yaprağın misali gibi değil… Olgunlaşıp yeni mekân arayan, kaldırımlarda hayatı izleyen bir eylül yaprağıyla ‘yeniden’ diyebilmenin hazzını hissetmelisin…

Üzerine basılıp geçilse de, seni elleriyle kırıp dökseler de, yamaçlarda yapayalnız sürüklenmeye terk etseler de ‘yeniden’ dirilmeye tutunmalısın…

Güz yağmurları yağarsa üstüne ve sen de sevmez isen yağmuru… O zaman sus ve sustur o içinden fışkıran alevleri… Ancak eylülde düşen güz cemresi söndürür ya o yangını… Yağmuru sev, eylülü sev, her dem yeniden diyebilmek için sev… Büyüsün diye içindeki umut ağacı… Yağmurun notasını, kokusunu, ahdini sev… Bırak ıslansın bedenin…

Kalemin köreldiyse, kelamın tükendiyse, artık daha derinlerde yüzmüyorsa gözbebeklerin ve asla kalkamam düştüğüm yerden, diyorsan…

Noktasız notaların fütursuzluğuna ağlıyorsan, içini kendi ellerin kemiriyorsa…

Eylül yaprağı gibi toprakla bütünleş! Toprağa dökül, toprakta süzül, toprakta var ol.

Gözündeki perdeyi çek, ‘çekiyorum’ dediğin acıları olduğu yerden bırak… Sonsuzluğun sakini ruhun ve şu emsalsiz mesajlar barındıran kâinatla; hep bir ağızdan, hep bir yürekten ‘yeniden’ de… Sana senle sımsıkı bir diriliş lazım… Birikmiş bütün ‘geçicileri’ geçirmen, bitecek olanları bitirmen, vefasız yoldaşları terk etmen lazım… Sonsuzluğun sahibine her dem yeniden rükû etmen lazım…

Ki ömrünün kıyısında gezinen bir sen ve senden öte bir ömür bekler seni… Bu mevsim yeni bir kışın habercisi… Her basamakta yorulsan da, bir üstte hedefin bekliyor seni. Her yer bulanıksa bile mutlaka bir yerlerden sana göz kırpıyordur yıldızlar…

Kirpiklerinde nice gözyaşı barındıran, hüzünlerinin esiri olmuş bir avare de sen olma! Ey ruhu satılık ama misafirhanesine kurulan ben! Bir kaç mısradan ibaret ömrün, geçip giderken…

Ey zamanın içinde eskiyen! Eskinin içinde yeni telaşlar, yeni savaşlar, yeni bir rota kur… Bütün bir mevsim yetsin sana… Arta kalanı ardına bırak. Sana kalan sadece umut olsun!

Sonsuzluğa ait tüm varlığınla, ömrünün bütün çetrefilli sütunlarını yık! Büzülmüş ama bükülmemiş bir eylül yaprağına dönüş. Sonra dönüşün zaten O’na, Rabbine…

Ellerin, dillerin, bakışların günaha doyduğu şu yokuştan çıkman ve sonsuzluğun sahibinden gelen şecaatle Ferhatları kıskandırman lazım…

Yepyeni bir ay… Yepyeni bir Eylül! Bunun adı başlangıç… Ardını ardına bırakıp, gönlüne doğanları gün yüzüne çıkarmanın tam vakti! Boşta kalmış ellerini aşkın sahibine uzatmanın, rotanı bu limana çevirmenin ve sevgiyle var olmanın tam yeri!

Bismillah!

Hacer Sara Arslan | Nisanur Dergisi | 82. Sayı | Eylül 2018

Yorum yap