Gülfer Ekmenİlim İrfanManşetYazarlar

En İyi Bilen

Hamd, ilmi ezeli ve ebedi olup her şeyi en ince noktasına kadar, en iyi bilen (Alîm olan) Allah’a; salât ve selam “Bana bildirilen kadarını bilirim.” diyen Peygamberine olsun.

Murat edilen yazdırılana kadar, her yazının bir hikâyesi vardır. Hele ki, yazdığın bir esma ise çok daha dikkatli olmalısın bu yolculukta. Başlığı atarken başlıyor tereddütlerim. Zira Allah (CC)’ın isim ve sıfatları kemâl derecesinin en yükseğindedir.

Onbaşıya teşekkür eden ere ‘Padişah, senin onbaşından büyüktür’ dense; padişahın hakiki büyüklüğü, onbaşının geçici kumandanlığı ile ölçülmüş olur. Oysa padişahın büyüklüğü onbaşıya göre ölçülemez ama akıl alsın diye böyle anlatılır” ibaresi ile risale yetişiyor imdadıma.

Öncesi ve sonrası olmayan, varlığı zorunlu ve kendinden olan Allah (CC)’ın, sınırsız ilmiyle, büyük-küçük, mümkün-imkânsız, gizli-aşikâr her şeyi bilmesi beklenen bir durumdur. Belgesellerde izlediğimiz her türlü incelik, bunu haykırır. Herkesin başını çevirebileceği gök, ne de çok şey anlatır okumasını bilene.

Varlığı gibi, bilgisi de kendinden olan Allah (CC)’ın ezeli ilminin varlığını biliriz ancak hakikatini idrak edemeyiz. Sınırlı olanın sınırsız olanı, sonlu olanın sonsuz olanı tam manasıyla anlamasını beklemek, sonsuz büyüklüğe yerleşmiş olanı, on metrekarelik bir alana sığdırmaya çalışmaya benzer ki; bu akla uymayan bir durumdur. Akla uymayan ama yaşanan bu duruma, aklı bozulmamışın vereceği cevap teslimiyetten başkası olmayacaktır.

Allah (CC)’ın eksiksiz olan bilgisi, sonradan bir vasıtayla kazanılmış değildir. Öncesi olmayana, kim ya da ne öğretebilir ki? Satranç öğrenen kişinin ilmi ile satrancı yapan kişinin ilmi farklıdır. Satrancı öğrenen kişinin ilmi, satrancın varlığına bağlıdır. Satrancı yapanın ilmi, satrançtan öncedir. Bu durum bize Allah (CC)’ın ilminin eşyadan önce olduğunu, eşyanın varlığına sebep olduğunu gösterir. Böyle bir kudret önünde secde etmek, aklın zorlanmayacağı bir durum olsa gerek. Zira var edildiği için bilen bizi, bildiği için var edene saygı duymaya götüren bir süreçtir bu.

“Var olanı, var olmakta olanları, var olduklarında nasıl olacaklarını, var olmayanları, eğer var olsalardı nasıl olacaklarını bilendir” der el-Halîmî, Alîm esması için. Anne rahmindeyken ihtiyacımız olmayan eli, ayağı, mideyi ve bağırsağı var etmesi buna en güzel örnek değil midir? Kehf sûresinde geçen Hz. Musa ve Hızır kıssası da bakmak isteyenler için güzel bir örnektir. Yaratıcısını Alîm esmasıyla, bu şekilde tanıyan kulun; yaşadıklarını kabullenişi hatta sevmesi kaçınılmazdır.

“Gözümüzle görüyoruz ki; bizleri ve bütün canlıları bilir ve bilerek şefkatle himaye eder, ihtiyacını ve her derdini bilir ve bilerek yardımıyla imdadına yetişir çok merhametli ve her şeyi bilen birisi var” der Şualar kitabında Said Nursi. Şefkat ve merhametten yoksun bilgiler, Hiroşimalara, Nagazakilere (aklın alamayacağı zulümlere) gebe iken; bilgiden mahrum, şefkat ve merhamette yetersiz kalmakta maalesef.

İlmi bütün kâinatı kuşatıp hiçbir şey, hiçbir zaman ilmi dışında kalmayan biri, ancak ilahlık sıfatına sahip olabilir. Bilgisi dışında bir yaprağın bile düşmediği, bir sineğin kanat çırpmadığı birini ilah kabul etmek, kabul eden için izzetten öte bir şey değildir. İnsanların akıl ve duyuları ile idrak edemediğini de bilen, tam ve eksiksiz bilen biri ilah olabilir. Her zerresini bilen, her nefesini izniyle aldığı bir ilahı olan kul, ne yapar? Alîm bir ilahı kabul eden izzet, söz ve davranışlarına dikkat ederek kendine çeki düzen vermeyi gerektirir. O’nun manevi huzurunda ve bilgisi dairesinde olduğunu düşünerek; iyi bir insan olma çabası içinde bulunur.

Alîm olan Allah (CC) her şeyi birlikte bilir, sıraya koymaz. Güneşin ışığının her şeyi birlikte aydınlatması gibidir bu bilgi. Güneş sisteminin bilgisine de yerin bilgisine de görünen- görünmeyen her şeyin bilgisine de aynı anda sahip olması, hayreti ve hayranlığı gerektirmez mi? Genellikle tek alanda, azıcık bilgisiyle, ekran başında izlediğimiz, isimlerinin önündeki etiketin de etkisiyle hayranlık duyduğumuz fanilerin kulakları çınlasın. Gölgeden asla ulaşamayanlara da yazıklar olsun.

Allah (CC)’ın bilgileri birbirine mâni olmaz, O’nu meşgul etmez. Göğün bilgisi ile ilgiliyken yerin bilgisini kaçırsaydı, her şey birbirine karışır, beş milyar yıldır devam ettiği düşünülen dünya hayatı, bir saniye daha devam etmezdi. Yaşamın emin, Alîm ellerde olduğu bilgisinin, kendilerine hayat bahşedilen bizler için ne denli büyük bir lütuf olduğu dikkatlerden kaçmamalı. Her an yaşanabileceklerin kaygısı değil midir insanı ürküten, yaşayamaz hale getiren?

Alîm isminin tecellisi, Alîm olanın insanlara akıl vererek onları bilgili kılmasıdır. Bilgili insanların hayatlarını ağzımız açık dinler, onlara hayranlık besleriz her dem. Güç olan bilginin kaynağını unutan insanın, haddi aşmaması ender rastlanan bir durumdur. Oysa bir ilim, Allah (CC)’ın fiillerini, eserlerindeki incelikleri, O’na yaklaştırıcı yol ve yöntemleri bilmeye hizmet ettiği ölçüde değerlidir.

Teknolojik ilerlemeler, bilimsel gelişmeler bilimin putlaşmasına değil, Alîm olanın daha iyi anlaşılmasına sebep olur esasında. Güneşin biraz daha yakın olması durumunda yanacağımız bilgisi; güneşi, yıldızı, sistemleri belli bir düzene göre oraya yerleştirip belli kurallara onları tabi kılana, tabi kılanın bilgisine hayranlığa götürmüyorsa esas olanı kaçırmışız demektir.

Alîm olan Allah (CC)’ın bilgisinin kuşatıcılığını fehmetmemiş İslam Âleminin, ödediği bedeller azımsanamayacak kadar çoktur. Bilginin sadece bir ucundan tutup “Benim bilgim doğrudur, gerisi yanlış. Tek doğru benimdir.” anlayışı değil midir bizi birbirimize kırdıran?

Peygamberimiz (SAV)’in Hz. Ebubekir (RA)’e tavsiye ettiği, en az onun kadar muhtaç olduğumuz dua ile bitirelim yazımızı:

Ey görüneni ve görünmeyeni bilen Allah’ım! Ey göklerin, yerin ve her şeyin Rabbi ve Maliki! Senden başka ilah olmadığına şehadet ederim. Nefsimin şerrinden, şeytanın şerrinden ve şirkinden sana sığınırım. Nefsimize bir kötülük yapmaktan veya onu bir Müslümana zarar vermeye sürüklemekten sana sığınırız.” Âmin! 

Gülfer Ekmen | Nisanur Dergisi | Ekim 2019 | 95. Sayı

Yorum yap