İlim İrfanManşetRana ÇeçenYazarlar

Emanet Ağır Yüktür

Bismillahirrahmanirrahim.

Geleceğe umutla bakan, yarının bugünden daha iyi olacağına tüm kalbiyle inanan kaç tane insan vardır acaba? Dünya semasına gözümüzü açtığımız her yeni gün, bir önceki günden daha kötü haber ve olaylar duyar olduk.

Genel olarak her fert, her toplum, her ülke; dünyanın herkes için daha yaşanılır bir yer olması için çalıştığını ya da çalışılması gerektiğini ifade eder. Ancak çoğunluğun ağzının söylediğini ne kalpleri ne de eylemleri destekler mahiyettedir.

Her geçen gün insanlığı mutluluğa, huzura; dünyayı daha yaşanılır bir yere kavuşturacak yeni kavramlar akıp gitmekte hayatımızdan. Erdemli davranışlar, kitap sayfaları arasına sıkışan sözcükler haline geldi. Okullarda “Değerler Eğitimi” adı altında çocuklara öğretileceği zannedilir oldu. Oysaki herkes kabındaki boşaltır ancak.

İşte kaybettiğimiz için toplumu birbirinden uzaklaştıran, birbirine yabancılaştıran ve birbirine şüpheyle bakmasına sebep olan kavramlardan biri de ’emanet’tir.

Türk Dil Kurumu bu kelimeye şu anlamları verir;

Birine geçici olarak bırakılan ve teslim alınan kişice korunması gereken eşya, kimse vb.

-Bir kimse ile birine gönderilen şey.

-Eşyanın ücret karşılığı geçici bir süre bırakıldığı yer.

-Can, ruh.

Bu anlamlar doğru olmakla birlikte kelimenin aslı Arapça olduğu için, Arapçadaki anlamıyla birlikte Kur’an-ı Kerim’de ve hadislerdeki anlamını ve buna bağlı olarak da önemini kavramak gerekir. Belki bu sayede eminliği tekrar hayatımızın merkezine yerleştirip, ona göre gerek dünya gerekse de ahiret hayatındaki huzur ve mutluluğu yakalama imkânına kavuşuruz.

Arapça’da “güvenmek, korku ve endişeden emin olmak” anlamındaki “emn” mastarından gelir ve hıyanetin zıddı olarak tarif edilir. Ayrıca “güvenilen bir kimseye koruması için geçici olarak bırakılan şey” manasına da gelir ki; bu anlamı özellikle halk arasında daha çok kullanılır. Kur’an ve sünnete baktığımızda, tüm manaları içerecek şekillerde kullanımlarına rastlamak mümkündür.

Ehl-i kitap’tan öylesi vardır ki, ona yüklerle mal emanet etsen onu sana noksansız öder; içlerinden öylesi de vardır ki, ona bir dinar emanet etsen tepesine dikilip durmadıkça onu sana ödemez. Çünkü onlar ‘Ümmîlere yaptıklarımızdan dolayı bize bir vebal yoktur’ derler. Onlar bile bile Allah adına yalan söylemektedirler.”(Al-i İmran/75) Ve, “Yine o müminler emanetlerine ve ahidlerine sadakat gösterirler.(Mü’minun/8) ayetleri ile Resulullah (AS)’ın; münafığın alametleri arasında saydığı “emanete ihanet eder” bahsinde kastedilen, genel olarak verilen bir şeyi muhafaza etmemek, korumaya özen göstermemektir. Emanetin muhafazasına önem vermek, insanlar arasında güven ortamı oluşturur.

Emaneti bu şekilde anlamak mümkün olmakla beraber, sadece bu manaya hapsetmek de doğru değildir. Çünkü emanet kavramının taşıdığı manalar çok derindir. Aslında insanın kendisine ait olmayan; bir başkası tarafından belli bir süreliğine kullanılmak üzere verilen her şey emanettir. Bu bağlamda; “Sonra sizin için bir karar yeri, bir de emanet yeri vardır.” (En’am/98)  ayetinin bağlamında dünya hayatı dahi bir emanettir. Dünya hayatı emanet olunca onunla beraber insana verilen ruh, beden, evlatlar, mal-mülk, hayatını idame ettirecek yiyecek ve giyecekler; din, iman, ibadetler de emanet olacaktır.

Emanet; toplumu ayakta tutan güçtür. Adamın biri Rasulullah (AS)’a gelerek: “Kıyamet ne zaman?” diye sordu. Rasulullah (AS); “Emanet zayi edildiği zaman, sen kıyameti bekle.”buyurdu. Adam tekrar sordu: “Emanet nasıl zayi olur?” Rasulullah (AS): “Görev ehil olmayanlara teslim edildiği zaman sen kıyameti gözle.” buyurdu. (Buhari)

Ayet-i Kerime’de de buyrulduğu üzere; “Allah size emanetleri ehline vermenizi ve insanlar arasında hüküm verdiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder.” (Nisa/58)

Görev ve sorumluluklarda liyakat şartına riayet etmek hem farzdır hem de toplumun ifsadına engeldir. Bugün en çok mustarip olduğumuz konu da bu değil midir zaten. Adam kayırma ve torpille iş başına getirilen o kadar çok kişi var ki; ehil kişiler bir köşede oluşan aksaklıkları, bozulan düzeni seyretmek zorunda kalıyorlar. Oysaki işin başında olanlara dahi, orası bir emanettir. Gönül-hatır işi değildir. Emaneti yüklenmek kolay iş değildir. Dostun gönlü de kırılır, akrabalar da darılır. Ancak onlar için hayır dileyen kişi, işe ehil olup olmadıklarına göre karar verir. Hz. Peygamber vergi memurluğu görevi isteyen Ebu Zer el-Gıfari’ye, “Sen güçsüzsün; bu iş bir emanettir, emanet, üstesinden gelemeyen kimse için kıyamet gününde zillet ve perişanlık doğurur” demiştir. (Müslim)

Söz emanettir! Üç durum dışında meclislerin içinde söylenenler size emanettir: Haram yere kan akıtmak, başkasının namusunu ihlâl etmek, haksız yere mal gasbetmek.” (Ebu Davud)

“Biri diğerine bir söz söyleyip ayrılırsa; artık bu söylenen söz onun yanında bir emanet sayılır.” (Ebû Dâvud)

Söylenen durumlar haricinde kulağa giren şey orada kalmalıdır. Bütün bunların yanında Kur’an-ı Kerim’de bir ayet var ki; her şeyi bünyesinde toplamıştır. Şöyle buyurur Rahman;

“Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunu yüklenmekten çekindiler, sorumluluğundan korktular; nihayet onu insan yüklendi. Kuşkusuz insan çok zalim, çok cahildir.” (Ahzab/72)

Bu ayette kastedilen emanetin ne olduğu ile ilgili âlimlerin değişik görüş ve rivayetleri vardır: 

-Allah’a itaat ve farz kıldığı tüm işlerdir.

-İnsana bahşedilen akıldır.

-Teklifi boynuna bir halka gibi takmak, onu bir borç kabul etmek ve yerine getirmeyi taahhüt etmektir.

– Allah’ın gerek kendi hukukuna ve gerek insanların hukukuna taalluk eden emirlerinin, yasaklarının ve hükümlerinin icrasına, insanın Allah’ın emini olarak hilafetidir.

-İnsana verilen hür şahsiyettir.

-Kur’ani hukuk ve ahlaka dayalı bir sosyal devlet kurma görevidir.

Rana Çeçen | Nisanur Dergisi | Ekim 2019 | 95. Sayı

Yorum yap