ELVAN
Terazisi yoktur hislerin
Duygusu eksik, düşüncesi eksik
Mutluluğuna girdiğimiz bütün bahislerin
Kazananı eksik, kaybedeni eksik
Göz görememekten düştü bitap
Gönül ince eleyip sık dokumaktan usandı
Yolun sonunda hep aynı çile, aynı ıstırap
Can yandı Canan yandı felek dayandı
Geçmez geçer denen
Geçer mi hiç kendiliğinden
Bülbülde nağme gülde diken
Öyle bir yara ki bu, ta derinden
Fıtrat dediğin ipince bir kaburga
Düzeltmeye gelmez kırıldığında
Havva dediğin Âdem’in canında yonga
Ne bu savaş biter ne de bu ebedi kavga
Ne ölümdür bu, ne yaşama
Eksilir senden aşama aşama
Dönme dolap içinde dönen şu hayat
Geride kalan tarifsiz bir hissiyat
Konuşur mevsimler ay suskun, yıl suskun
Dünün, bugünün, yarının selameti suskun
Gecesi gündüzü, kışı kıyameti
Hecesi cümlesi, öznesi istikameti suskun
Ruh ayrı beden ayrı vicdan ayrı safta
Dil ayrı söz ayrı kalp ayrı ihtilafta
Ne hikmettir ki; kelamda isyan, gönülde nisyan
İlimde bolluk, talimde bolluk, teslimde israfta
Ne bu yaşama hırsı biter ne de bu endişe
Yaşayan her canlıda bin bir telaşe
Azrail’in merhabası mezarda bir köşe
Ne gündüzünde şavk kalır ne simanda neşe
Sene gelir, gün gelir, devran gelir
Kuru yaprakta bahar gelir, seyran gelir
Sanma her geçen gün yâran gelir
Sen ölümü bekle, hayat sana şükran gelir
Hatırladığın gün kadardır yaşam
Zaman sadece sabah ve akşam
Gördüğün bütün bu ihtişam
Hüzünlü kalbe daima hicran gelir
“Elvan elvan çiçek açar sabahlar
Bugün olmasa yarın bir gün mutlaka”
Ümmügülsüm Turan | Nisanur Dergisi | Nisan 2022 | 125. Sayı
Yorum yap