Hamdolsun bizleri “İnsan başıboş bırakılacağını mı sanır?” ayeti-i celilesinin muhatapları kılan Rabbimize.
Salât ve selam insanlığın selameti için rehber olan Server-i Kâinat Efendimiz’e olsun.
Vakit geç, uyku hoş geliyor; doymak nedir bilmeyen, keyfine göre yaşamak isteyen nefsimize. Alarmlar kurulu olmasına rağmen pamukla tıkanmışçasına sağır kulaklarımız, adı dünyevileşme olan tüm sahteliklere.
Oysa gönül alarmı kurmuş olsaydık dalar mıydık? Kanar mıydık bu keşmekeşliğe… Saat geç, ölüm kapıda, ne olur uyan artık gaflet uykusuna dalmış benliğim. İnsan maddi uykudan bir şekilde uyanıyor da manevi uykudan uyanabilmek gönül alarmı kurulu olanların işi.
Rabbimizi unutmuşluğumuzun, yolumuzu kaybetmişliğimizin sadece dünya eksenli yaşayışımızın sonu sahi ne zaman? “Sıkılıyorum” ile başladığımız cümlelerin ardı arkası kesilmezken, uykumuzun sonunun gelmesini biz isteyerek erteledik. Biraz daha, bir 5 dakika daha, diye diye rahata erişeceğimizi zannettik.
Gözümüzü açtığımızda saatin geç, hayata ise geç kaldığımızın farkına varmamız hayli zamanımızı aldı. Biz anlayıncaya kadar elimizdeki vakit nimetinin ziyanı arttıkça arttı.
Dinle ve yüreğine yerleştir; yolu İslam, davası Kur’an olan İslam hadimi! Gaflet gevşekliktir. Gaflet umursamazlıktır. Gaflet bencilliktir.
Ne gaflet öylesine yaşayıştır. Taviz vermeden, gece-gündüz demeden, yılmadan, usanmadan, atalet ve rehavete kapılmadan çalış ki; bir de sen nedeniyle İslam’a hizmet saflarına zeval gelmesin.
Sen yetiş ki Meryemler yetişsin. Sen diren ki Hatice-i Kübra’lar dirensin.
Bak ne diyor kelamı hâkim; “Rabbini içinden yalvararak ve korkarak yüksek olmayan bir sesle sabah akşam zikret ve gafillerden olma.” (Araf /205) Uyarı âlemlerin Rabbinden olup gayet letafetlidir fakat biz insanlar bunu anlamaktan da gafiliz.
Bir ayet esintisiyle dirilsin gönlümüz ki; dağılsın buharlar, aydınlansın gönül dünyamız. Gaflet denizinde boğulmuş ruhumuz bir diriliş esintisi ile Halık’ımızın zikriyle sahili selamete ulaşsın. Ulaşsın ki sadece kendine değil evrene de ışık olsun.
Zikirden uzaklık insanı yol bilmezliğe, sonu dipsiz bir kuyuya sürüklüyormuş kardeş! Madem şeytana karşı gelmeye çalışmanın, gaflet kirinden kurtulmanın tedavisi zehirlenen birine bulanabilecek panzehir kadar zor, o vakit sen de Rabbin tarafından verilen panzehiri hemen iç ki selamete ulaş. Böyle olunca ben, sen, biz iyileşeceğiz. İslam’a kaliteli hizmet için yetiştirilenler iyileşecek.
Çoğu zaman ben senden, sen benden şekva ederken sırt döndük birbirimize çünkü aynı dertten yakındık. Dünyaya dalmışlığımız, gaflete olan meylimiz uzağı daha uzak, hizmeti daha da zor gösterdi, İslam’a amade olmak isteyen ruhlarımıza.
Bir gün gözleri kör olup Kur’an öğrenmeye çalışan çocuğun şöyle dediğini izlemiştim:
“Allah’a şükürler olsun ki; görme duyumu benden alarak bana büyük bir nimet verdi. Bütün övgüler O’na, O’na bunun için çok teşekkür ediyorum. Dua ettiğimde Allah’tan bana görme duyumu tekrar vermesini dilemiyorum. Neden biliyor musun? Böyle olursa hesap günü Allah’tan beni affetmesini isteyebilirim. Böyle olursa o gün hesabımın kolay olması ve azabımın hafiflemesi için bahanem olur.”
Boğazımda bir düğüm… Hiç kelam süzülemeyecek kadar bitap düştü dilim bu müthiş cevap karşısında. İçimizdeki gaflet; hasede, kine, gıybete yönlendirirken ruhlarımızı, o azim günde Halık-ı Kâinat’a verecek cevap yok.
İşte tam da bu nedenden körleşti ruhumuz Rabbimizin nimetlerine. En kötüsü de gönül görüşümüzü kaybettik. Öyle ki; O’na “Senin için yaptım” diyebileceğimiz bir şey bırakmadığımız gibi zulüm gören kardeşlerimize de gözlerimizi kapatıp sadece kendimizi düşünür olduk.
Sence de esmemeli mi artık gaflet uykusundaki ruhlarımıza bir rüzgâr ve savrulmamalı mı gafletten oluşan tüm tozlar? Bazı sözlerin muhatabı kulak değil yürektir, derler. Ne yerinde bir söz değil mi? Yüreğe inmeyen bir lafzın, ruha değmediğini anlatan…
Gafil oldukça bencilleşip Rabbini unutuyormuş insan. Peki, hani amaç, nerede rıza? Hepsi ne de çabuk unutuldu fakat konuştuklarımızın hepsinin sonu onlara çıkıyordu sözde. Demek ki marifet anlatmakta değil yaşamakta. Sözün ruhta vukuu bulmasında…
Birisi bir gün Zünnun-u Misri’yi rüyasında görür “Allah’ı Teâlâ sana nasıl davrandı?” diye sorar. Zünnun der ki: “Beni huzurunda durdurdu ve şöyle dedi: Ey iddiacı! Ey yalancı! Beni sevdiğini iddia ettin, sonra benden gafil oldun.”
İddia ispatlanmalı ki; sözler havada insan gaflette kalmasın…
Halimizin izahı olan bir kelam:
“Sen gaflet içindesin kalbin ise yorulmakta
Ömür geçti günahlar olduğu yerde durmakta…”
Ey Rabbimiz! Hatamızda ısrardan ve dünyaya dalıp Seni unutmaktan Sana sığınırız!
Derdimizin de yolumuzun da İslam olması duası ile…
Halime Çay | Nisanur Dergisi | 80. Sayı | Temmuz 2018
Yorum yap