Esra GülşahinManşetYazarlar

Dengeli bir şahsiyet İslam’la mümkündür!

Her insan bir şahıstır, ferttir, cisim ve ruhla buluşan varoluştur. Fakat insanı, ruh ve cismine uygun asıl insan yapan ‘şahsiyettir’. Şahsiyet, insanda var olan melekeleri güzel, yerinde ve hikmetle kullandığında güzel bir karakterle de yoğrulduğunda insana kazandırılan özelliktir. Şahsiyet, insanı diğer canlılardan ayıran, bilince ve eyleme dönük bir olgudur.

Peki, şahsiyet nasıl kazanılır? Makam, mevki, zenginlikle mi? Güzellik, görecelik, hırs ve enaniyetle mi? Kesinlikle bunlar, şahsiyeti kazandırmaya dönük inşa süreçleri değildir. Fakat her şeyin muhtevasının bozulduğu şu demde şahsiyetle de farklı ve alakası olmayan hususlarda yakıştırı yapılabiliyor.

Özellikle ‘şahsiyeti ön plana çıkarayım’ derken ya ifrat ya tefrit yolları kullanılıyor. İkisinde de maddeye kölelik yatıyor. Çünkü İslam dışı hiçbir ideoloji, insana asla ‘şahsiyet’ kazandıramamıştır. Birilerinin boyunduruğu altına girip, o kişilerin gölgesinde kaldıkça şahsiyetli olacaklarına inanan insan tayfası ifrata yönelmiştir. Köle ruhlu, hep birilerinin yönlendirmesiyle yol bulup, kendini dinlemeyen ve yönünü bilmeyen insan, daima ezik bir hayata talip ve asla şahsiyetini konuşturamamıştır. Yine özgürlükçü ve bireycilik yaftasıyla toplum içinde şahsiyetini konuşturduğunu düşünüp de, aslında özgürlükçü zihniyetle sadece kendi düşündüğünü yapan ama en başta nefsine esir olup yine tefrite giden bir yolu kullanmıştır.

O halde ifrat ve tefrite sapmadan, denge üzeri şahsiyet inşası neyle olmalıdır? Tabi ki İslam’la olmalıdır ve olacaktır. İnsanı yaratan Allah, insanı daha iyi tanırken onda var ettiği melekeleri de nasıl kullanması gerektiğini bildirmiştir. Şahsiyet çoğunlukla ahlakla alakalıdır. Doğru, vasat ve Rabbin yönlendirmesiyle oluşturulacak bir şahsiyette karakter özellikleri doğru şekilde yerini alırken, şahsiyet binası da tam dengede inşa edilmiş olur.

Rabbimiz kâinatı da bir denge üzerine yaratmışken; yaratılmışlardan en değerli olan insanın, dengede kalması en mühim konudur. Konumuz içeriğine şu küçük örnek ayrıntısıyla başlamak istiyorum. Örneğin fıkıh usulünde namazda okuduğumuz kıraatlerdeki ses üslubu, ne kimseyi rahatsız edecek kadar sesli, ne de kendisinin dahi kendi okuduğunu duymayacağı kadar sessiz olmalı. Bu çok küçük fakat kendisine hayran bıraktıracak kadar da güçlü bir örnek. İslam’ın insan inşasındaki şahsiyet örneği de buna benzetilebilir. Şahsiyetimiz ne kimseye zarar verecek, kimseyi rahatsız edecek kadar kötü, ne de kendimizi duymayacak kadar, kendi aklımızı kullanmayacak kadar birilerinin köleliğinde olmalı.

Şahsiyet inşasında ahlak ve ahlakı oluşturan, insan fıtratına kodlanan melekeler önemli, demiştik. İslam ne çok savurgan olup israfa yönelmemizi ne de cimri olup aşırılığa kaçmamızı ister. Bu konuda Rabbimiz şöyle buyurur; “Eli sıkı olma, büsbütün eli açık da olma. Sonra kınanır ve çaresiz kalırsın.” (İsra/ 29)

Rabbimiz bu konuda şöyle bir dengeli şahsiyet ister. “Onlar harcadıklarında ne saçıp savururlar, ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar.” (Furkan /67)

İşte şahsiyet inşası, ancak ve ancak Kur’an’la ve sünnetle olacak şeydir. Sadece bu iki örnek, insan şahsiyetinin dengesini muhtevası bakımından kâfidir. Sadece ‘şunu yapmayın’ da demez; aslında ‘nasıl olmalı’ sorusuna dengeli ve olması gereken bir kıvamdaki şahsiyeti de önümüze koyar.

Kur’an, başlı başına insan inşasını oluşturur zaten. Rasulullah (ﷺ) da sahabelerin şahsiyetini dengede tutmada, çok iyi bir öğretici olmuştur. Ahlaklarını hiç yok saymamış, farklı yerlerde kullanmıştır. Mesela Hz. Ömer (RA)’in cesaret ve o katı yönünü İslam düşmanlarına yöneltmiş. Ve bu noktada yıldızlar kadar değerli olan örnek şahsiyetler çıkmıştır karşımıza…

Yine Kur’an’ın Hucurat Suresi, başlı başına dengeli şahsiyeti inşa edecek kadar sosyal ilişkiler noktasında mühim mesajlar içerir.

Fakat günümüze geldiğimizde ise ne yazık ki Kur’an ve siyerden uzaklık, insan şahsiyetini oluşturmayı birilerinin eline vermiş durumda. Batılı hayat tarzları ya da geleneksel yönelimler şahsiyeti inşa ederken, hiçbir zaman denge sağlanamamıştır. Kur’an’ın oluşturamadığı insan şahsiyetini de başka birileri oluşturacaktır. Bu açıdan kendimizdeki herhangi bir özelliği ve bizde karakter olmuş bir huyu, Kur’an ve sünnete götürmek/uydurmak zorundayız. Ve o özelliği, bu ikisiyle ıslah edip şahsiyeti denge boyutuna taşımalıyız.

Yoksa sevmede aşırılık yapılır, nefret etmede ya da merhamette, düşmanlıkta aşırılık yapılır ve dengeli şahsiyet ötelenirse birilerinin kölesi oma yolunda adım atılır. İşte tam orada kimlik kaybı yaşanır. Kendi özünü, kimliğini kaybetmiş bir Müslüman’ın, en başta kendisine ve topluma yararı da olmaz.

Çünkü şahsiyet bir kimliktir. Toplumsal, sosyal ilişkilerde şahsiyetimizle varızdır. Rengimizi, karakterimizi, inanç ve değerlerimizi belirgin kılacak olan şahsiyetimizdir. Dolayısıyla İslam’ın inşa ettiği dengeli bir şahsiyet bina etmek istiyorsak; bunun yolu Allah’ın razı olacağı kulluktan geçecektir.

Bugün şahsiyetimizi oluşturan özelliklerimizi bir düşünelim. Sevgimiz, nefret ölçümüz, duruşumuz, değerlerimiz, tavrımız, tavizsizliğimiz neye ve kime göre? Dengede mi yoksa ifrat tefrit çizgisinde mi?

Özellikle gelenekten doğma aşırı ifrat ve batıdan gelme aşırı tefrit, Müslüman şahsiyetini esir almış durumda. Bu noktada öncelikle bilinçlenip ve şahsiyetimizi bu tür saplantılardan kurtarıp, İslam’la denge şahsiyeti kodlamalıyız mizacımıza. Her mizacın nasıl olması gerektiği, her ahlakın denge yaşantısı, Kur’an ve sünnette açıkça bulacağımız cevaplardır. Bu yöndeki gayretimiz öncelikle kendi dünyamız ve ahiretimiz için gereklidir. Çünkü dengede tutulmayan şahsiyet, rüzgâr gibi sağa sola eser de doğru yol üzere bulunmayabilir.

Toplumsal olarak da şahsiyet yoksunu insanların çokluğu malum. Ve bu malum güruhun, toplum huzurunu kaçırmadaki yanlış ve yönelişleri bir hayli fazla… Şahsiyeti doğru ve dengede olan kişilerse az, fakat bu kişilerle toplumsal ilişkilerdeki haz da epeyce fazla. İslam’la beslenen her husus önce insanın kendisine sonra topluma güzellik katar, kazandırır. Bu minvalde de şahsiyetteki denge unsurunu iyi bilmek ve korumak zorundayız.

Son olarak yineliyoruz ki; dengeli bir şahsiyet ancak ve ancak İslam’la mümkündür!

Baki muhabbetle…

Esra Gülşahin | Nisanur Dergisi | Aralık 2018 | 85. Sayı

Yorum yap