Sizden Gelenler

Dava adamı olmak

Bismillah-i Teâlâ.

Dava adamı olmak nedir ve nasıl olunur? Gibi soruların cevabını vermek lafta kolaydır, yaşantıda ise bir o kadar zordur.

Öncelikli olarak kişinin gözünü kırpmadan kendini ve her şeyini uğruna feda edebileceği bir davanın sahibi olması gerekir.

Tüm Müslümanların bildiği üzere, en büyük ve en yüce dava, Allah’ın dininin yeryüzünde galip gelmesi ve tüm şirki unsurların yerle bir edilmesi için verilen ilahi mücadeledir. Sonrasında ‘adam’ olmak gereklidir. Buradaki adamlıktan maksat ise cinsiyeti dikkate alan bir bakış açısı değildir. Adamlık; sözü ve özü bir olmak, inandığı şeyde kördüğüm olmaktır. Davası uğruna gerektiğinde malını ve hayatını feda edebilmektir.

‘Dava adamı’ olmak ise ülkülerin en yücesinde nefsi her şeyi ile birlikte feda edebilmektir. Malından ve canından hak dava uğruna düşünmeden vazgeçebilmektir. Herkes uyurken gecelerini ilim yolunda gündüze çevirebilmektir. Sevdiklerine ansızın, sürur içerisinde iken hak adına veda edebilmektir. Firavunilerin zindanlarında Yusuf Aleyhisselam gibi hak ve hakikatlerin ortaya çıkması için izzet içerisinde sabredebilmektir. Villalarda ve malikânelerde zevk ve sefa sürenlere inat kuru ekmeğini dava arkadaşı ile paylaşabilmektir.

Dava adamı olmak için çok ilimli yahut çok kuvvetli veyahut çok zengin olmaya da gerek yoktur. Dava adamı olmak için her şeyden önce, kişinin davasında samimi olması gerekir. Samimiyet, dava adamlarının esası ve temelidir. Davasına karşı samimi olmayanlar asla ama asla dava adamı olamazlar. Dava adamlığı edebiyatı yapanların gerçek manada dava adamları olup olmadıkları ise davaları uğrunda harcadıkları, terk ettikleri ve paylaştıkları ile ortaya çıkacaktır. Fedakarlıkları, gayretleriyle ve hak davaya destekleri ile anılacaktır.

“Davan var” deyip dava adına çağrıldıklarında üç kuruşun hesabını yapanlar, “Niye hep ben yapıyorum biraz da başkası yapsın” diyenler, “beni karıştırma” diyenler, öne atılacakları yerde kuytu köşelerde saklanacak delik arayanlar, şan, şöhret ve makam peşinde koşanlar, dava arkadaşlarını mücadelede yüzüstü bırakanlar asla dava adamı olamazlar.

Dava adamı, baskıya boyun eğmeyen, haysiyetli bir kişiliğe sahip olmalıdır. Zorlama ve dayatmalarla davasından vazgeçecek veya şartların müsait olmadığını bahane ederek mücadelesini sekteye uğratacak bir kişilik, dava adamının kişiliği değildir. Bu konuda, bir dava adamı olarak Resûlullah’ın yaşantısı Müslümanlar için en iyi örnektir.

Kureyşli müşrikler, Efendimiz (SAV)’e davasını bırakması karşılığında makam, mevki, Mekke’nin en güzel kızlarını ve Mekke’nin yöneticiliğini teklif etmişlerdi. Efendimiz’in müşriklere cevabı ise “Güneşi sağ elime, ayı da sol elime verseniz yine de bu davamdan vazgeçmem” şeklinde olmuştur.

İbrahim (AS) olmayı isteyen aynı zamanda ateşe atılmayı da göze almıştır. Yusuf gibi olmanın yolu davası uğruna yıllarca cezaevinde çile çekmeyi önceden kabullenmektir.

Dava adamı olarak ölmek sahabe gibi yaşamaya bağlıdır. Bunları birbirinden ayrı düşünmek imkânsızdır.

Şehadeti arzulayıp can pazarından kaçmak olacak şey değildir. Bediüzzaman ‘Beni, nefsini kurtarmayı düşünen bir adam mı zannediyorlar? Ben cemiyetin imanını kurtarma yolunda dünyamı da feda ettim ahiretimi de.’ Diyor.

Dava adamı, Allah yolunda cihad etmekten usanan değil, şahadet davasına susayan kimsedir.

Dava fedakâr insanların omuzlarında kemale ulaşır. İman ve iradenin kuvvetli olması, bir dava adamının dava yolundaki en büyük azığıdır. Bu iki haslet olmazsa dava sahibi olunmaz.

Davamız çok büyüktür, peygamberlerin davasıdır. Bu yolda tüm bela ve musibetlere maruz kalan peygamberlerin hayatları önümüzde iken biz hiçbir mazerete sığınamayız. Hicret, zindan ve şehadet peygamberlerin mirasıdır.

Ne mutlu bu yalan dünyada bunların hepsini bağrında toplayan bir camiaya müntesib olan muvahhitlere.

Size selam olsun…

Şehadet Kardaş | Nisanur Dergisi | 80. Sayı | Temmuz 2018

Yorum yap