Teknolojinin günümüz hayatını kolaylaştırdığı, bazı işlerimizi yapmamızda kolaylık sağladığı ve doğru kullanıldığında oldukça fayda sağladığı kabul edilebilir bir gerçektir. Ne var ki; teknolojinin gereğinden fazla ve kontrolsüz kullanıldığı durumlarda iş farklı boyuta varıyor. Faydalar zararlara yenik düşüyor. Her geçen gün hayattan daha fazla koparan gerek aile gerek sosyal ilişkileri hızla kopma noktasına kadar götüren, kişileri ekranlara kilitleyip etrafında olup bitenden habersiz bırakan, maddi-manevi hastalıklara zemin hazırlayan ve daha birçok zararları barındıran, günümüzün en büyük sorunu haline gelen teknoloji bağımlılığı, ciddi hasarlar vermeye devam ediyor.
Bu girdaba girenler azımsanmayacak kadar çoktur. Öyle ki; bu sorunla mücadele etme adına bazı hastanelerde klinikler kurulmaya başlanmıştır bile. Nitekim teknolojiye bağımlılık, kişilik bozukluklarının yanı sıra pek çok psikolojik ve bedensel rahatsızlıklara yol açmaktadır. Özellikle çocuklarda teknoloji bağımlılığının etkileri, yetişkinlere nazaran çok daha yıpratıcı olabilmektedir. Bu durum öyle vahim bir hal aldı ki; saatlerce başını ekrandan kaldırmayıp ölen gençlerin haberlerini dünya genelinde duymaya başladık bile. Sıkça gündeme gelen ve birçok kişinin intiharına sebep olan ‘Mavi Balina’ denen internet tuzağı, bunun en büyük örneğidir.
Peki, çocuklarda teknoloji bağımlılığının önüne nasıl geçilebilir?
Başta anne-babalara bu konuda çok büyük görevler düşüyor. Çocuklarının temel ihtiyaçları haricinde, onların yeteneklerini ortaya çıkarmak, verimli vakit geçirmelerini sağlamak, ailelerin başlıca görevleri arasında yer alır. Bunun için aile ilişkilerinin kuvvetlenmesi için büyük çaba göstermeli, ailece faaliyetler sıklaştırılmalıdır. Her fırsatta ekran başına koşan aile büyüklerinin çocuklarının teknoloji kullanımını asgariye indirme çabalarının karşılıksız kalması kaçınılmazdır.
Bu arada ‘ekran’ derken ne anlamalıyız, açıklık getirelim. Bir nesil öncesi ekran olarak sadece televizyon biliniyordu. Fakat sonrasında televizyona bilgisayar, son birkaç yılda ise tablet ve telefonlar eklendi. Sosyal medya, hayatların merkezi haline geldi ve onsuz yaşanılmaz oldu. Mahremiyetler dışa açıldıkça açıldı. Paylaşılan fotoğraflar ve videolar, kurdun odunu yediği gibi aile ve sosyal ilişkilerini yedi bitirdi. Sonunda boşanmalar, depresyon, stres ve birçok psikolojik rahatsızlıklar zuhur etti.
Bu nedenle aileler teknoloji kullanımını ölçüde kullanmalı; eşine, evladına ve etrafına karşı sorumluluğunu ihmal etmemeli, çocuklarına bu hususta en güzel örnek olmalıdır.
Çocuklarını teknolojiye kurban etmemenin yolu, yine anne-baba tutumlarından geçer. Özellikle de çocuklarıyla daha fazla vakit geçirdiklerini göz önünde bulundurulacak olursa, annelerin tutumları oldukça belirleyicidir.
Şöyle ki; artık maalesef o eski, güvenli, sokak oyunlarıyla büyüyen, kahkaha atan, eğlenen, cıvıl cıvıl çocukların seslerinin geldiği sokakları günümüzde görmek çok zor. Bu nedenle çoğu çocuklar, okul dışında gün boyu evdeler. Çoğu anneler (ve babalar) bu durumdan rahatsız olabiliyor ve ev dağılmasın, olay çıkmasın, ses yapıp komşudan şikâyet gelmesin diye çocuklarını daha büyük tehlikelere maruz bırakıp onları ekran başına oturtabiliyorlar. Bu bağlamda ekran, çocukları susturmak, yatıştırmak, pasifleştirmek, etkisiz hale getirmek için önemli bir araç haline geliyor. Çok görüyoruz, belki de kendimiz yapıyoruzdur ki; ekranı kullanarak çocuklarımıza birçok şeyi yaptırmak mümkün. Yemek yemek istemeyen bir çocuğa bu yolla yemek yedirtmek, ağlayan çocuğu susturmak gibi…
Ne yazık ki; çoğu zaman susturmak, oyalamak, emrimize itaat etmelerini sağlamak için ekran başına oturttuğumuz çocuklar, ekrandan oldukça zarar görüyor.
Bu bağlamda çok önemli bir hususun altını çizmek isterim. Çocukları hepten teknolojiden uzak tutmak mümkün değildir. Nitekim onlar, teknolojinin bir hayli geliştiği dijital çağ içerisinde doğuyor ve gelişimlerini sürdürüyorlar. Dijital dünyanın içerisinde doğan çocuklar, teknolojik gereçlerle çevrili, teknolojik araçları kullanarak büyümekteler. Üstelik bu durum evle sınırlı değil, okullar dahi teknolojiyle donatılmış durumda. Bu nedenle ister istemez çocuklar, günlerinin büyük bölümlerini teknolojiyle iç içe geçirmekteler. Dolayısıyla teknolojiyi ve araçlarını kötülemek, yasaklamak yerine onlara bu gereçleri doğru kullanmayı öğretmemiz gerekmektedir. Faydaları ve zararları hakkında bilgilendirmeli, teknoloji araçlarını kontrolsüz kullanmalarının önüne geçip kullanımlarını sürekli denetlemeli ve uygun kullanım sınırları belirlemeliyiz.
Sadece ev içerisinde değil, çocuğun dış çevrede de teknolojiyi nasıl ve ne şekilde kullandığını takip etmeliyiz. Varsa sanal âlemde geliştirdikleri dostlukları takip etmeli, onları tanımalıyız. Gerçek hayatta da kurduğu dostlukları mercek altına almalı, arkadaşlarının ne tür alışkanlıkları olduğunu bulmaya çalışmalıyız. Nitekim çoğu durumlarda çocukların teknolojiye olan ilgisi, örneğin oynadığı oyunlar, takıldığı sosyal medya, gezindiği internet siteleri vs. yakın çevresinden gördükleriyle, çevreye ayak uydurma, onlar gibi olma, onlar tarafından dışlanma korkusu gibi durumlarla ilişkilidir.
Çocukların teknoloji tutkunu olmamaları için şu hususlara da dikkat edelim:
Her çocuğun ilgi duyduğu, yetenekli olduğu alanlar vardır. Ebeveynler, çocuklarının bu kabiliyetlerini keşfetmeli ve çocuklarının bu kabiliyetlerini geliştirmesi için olanak sağlamalı, onları teşvik ederek desteklemelidir.
Çocukların boş zamanları verimli bir şekilde değerlendirilmeli, faydalı faaliyetlere yönlendirilmelidir. Nitekim boş zamanlarında yapacak anlamlı bir etkinlik bulamayan, aktif bir sosyal çevreye sahip olmayan veya insanlarla ilişki kurmakta zorlanan kişiler, can sıkıntısından kurtulmak için alternatif aramaya gerek duymaksızın internete girerler veya televizyona sarılırlar. Bu hususta anne-babaların çocuklarına örnek olması çok önemlidir. Boş zamanlarında hemen telefona sarılan veya kumandayı eline alıp televizyon başına geçen büyüklerin, çocuklarına kötü örnek olduklarının bilincinde olması önemlidir.
Eğitimin ana gayesi; çocuklarımızı hayatları boyunca karşılaşabilecekleri olaylara karşı en güzel bir şekilde hazırlamaktır. Eğriyi doğruyu anlamalarını, anlamlandırmalarını sağlamaktır. Çevreden onlara dokunabilecek tüm zararlardan, fitne ve sinsi tuzaklardan korumaktır. Onlara dünya ve ahiret bilincini aşılamaktır. Öyleyse bu konuda da biz anne-babalara düşen, bebeklikten başlamak üzere ergenlik ve gençlik dönemlerine uzanan bir çizgide çocuklarımızın teknoloji ile nasıl bir ilişki geliştirdiğini özenle gözlemlemek ve olası risk durumlarını fark ederek onları doğruya yönlendirmektir.
Bu minvalde sevgimizi her zaman onlara hissettirmeli; bir sınırlama getirdiğimizde bununla aslında onların iyiliklerini amaçladığımızı bilmelerini sağlamalıyız. Doğruya yönlendirme hususunda gevşek davranmamalı, yanlışa göz yummamalıyız. Aksi taktirde anne-babalık görevimizi tam icra etmemiş olur, evlatlarımızın dünyasını ve ahiretini riske atmış oluruz.
Pedagog Meliha Timur | Nisanur Dergisi | Aralık 2019 | 97. Sayı
Yorum yap