Arkadaş; bir çocuk için gelişimini ve kişiliğini etkileyen, ailesinden sonraki en önemli etkendir. Zira her çocuğun, sosyal gelişimi için uygun arkadaş çevresi gereksinimi vardır. Arkadaş; çocuk açısından deneyim kazanmasına, yetenekleriyle birlikte kendini daha iyi tanımasına ve toplumsallaşmasına yardımcı olan çok önemli bir eğitici görevi görmektedir. Çocuk, arkadaş ilişkileri sayesinde toplum halinde yaşamanın birtakım kuralları olduğunu, bu kurallara uymayanın toplumdan dışlanacağını, her zaman kendi isteklerinin olmasının mümkün olmadığını, başkalarının istek ve haklarına saygılı olmayı, kısacası toplumda nasıl davranılması gerektiğini büyük ölçüde öğrenir.
Yapılan araştırmalar göstermiştir ki; bir çocuk henüz daha bebekken bile arkadaş ihtiyacı duymaktadır. Örneğin; yaklaşık bir yaşındaki bebekler bile bir araya geldiklerinde, karşılıklı olarak bir iletişim kurma çabası içine girdikleri görülmektedir. Bilinçli olmasa bile, birbirlerine dokunmaya, itmeye yönelik hareketlerde bulunurlar.
Arkadaşlık ilişkileri çocuğun olumlu gelişimine pek çok katkı sağlayabildiği gibi, ne yazık ki olumsuz davranışlar kazanmasına da sebep olabilmektedir. Bu konuda Peygamber Efendimiz (SAV) arkadaş ilişkilerinin, arkadaşın durumuna göre insanı iyiye de kötüye de sürükleyebileceğini şu ifadeleriyle dile getirmiştir:
“İyi arkadaşla kötü arkadaşın misali, misk taşıyanla körük çeken insanlar gibidir. Misk sahibi ya sana kokusundan verir veya sen ondan satın alırsın. Körük çekene gelince ya elbiseni yakar yahut da sen onun pis kokusunu alırsın.”
“Kişi arkadaşının dini üzeredir.”
Peki, çocuğun arkadaş iletişiminin sağlıklı olması için anne-babalara düşen görevler nelerdir?
Anne ve babalar, çocuklarını arkadaş ilişkilerini geliştirmeye yönelik eğitebilirler. Örneğin; çocuk, henüz paylaşmasını bilmese dahi, bir yaşından itibaren başka çocuklarla tanışmalıdır. Araştırmalar, çok çocuklu ailelerde yetişen bir çocuğun, tek çocuğa kıyasla arkadaşlık ilişkilerine daha erken başladığını ve arkadaş seçmede daha başarılı olduğunu gösteriyor. Bunun da sebebi, daha bebekliğinden itibaren kardeşlerini görmesi ve onların davranışlarını izlemesidir.
Ayrıca 3 yaşından sonra çocuğun el-yüz yıkama, diş fırçalama, tuvalet ihtiyacını giderme, yemek yeme, elbise ve ayakkabılarını giyme gibi rutin işleri kendi başına yapmasına fırsat verilmelidir. Bu ihtiyaçlarını kendi başına giderme becerisi kazanan çocuk, bağımsızlık yolunda ilk adımlarını atmış, öz güven duygusu güçlenmiş demektir. Bu şekilde eğitilen çocuklar, arkadaşlık ilişkileri kurmaya ve yürütmeye daha çok yatkındır.
Çocukların ileride arkadaşlarıyla nasıl bir ilişki içerisinde olacağını, anne-baba tutumlarına bakarak tahmin etmek mümkündür. Zira anne-baba tutumları, çocuğun gelişim ve kişiliğini büyük oranda etkilemektedir. Örneğin; aşırı korumacı bir aile tarafından yetiştirilen çocuk, büyük olasılıkla arkadaş çevresine girmekte cesaretsiz kalacak; içine dönük bir kişiliğe bürünecektir. Yalnızlığı kendisine dert olup, bunun çözümü için kendinden fazlaca ödün verecek. Sırf arkadaşları tarafından kabul görülmek için onlar gibi olmaya çalışacak, onların, iyi-kötü, tüm huy, davranış ve alışkanlıklarını benimseme yoluna girecektir. Öte yandan her şeye itiraz eden, bağırıp çağıran, kavga çıkaran çocuk, muhtemelen tutarsız bir anne- babanın baskı, azar ve şamarları altında büyümüş bir çocuktur. Arkadaşlarıyla olumlu yönde ilişki kurabilen, anlaşmazlıkları çözen, atılgan ve arkadaş grubu içinde özgüveni oldukça sağlam olan çocuk ise büyük olasılıkla ailesi tarafından sevilen, ilgi gören, yeteneklerini göstermesine fırsat verilen bir aile ortamında büyümüştür.
Çocuklarının ileride iyi, güzel ahlaka teşvik edici, hayırlı arkadaşlar seçebilmesi için anne-babaların, çocukları henüz bebek iken, daima iyi ortamlarda bulunmaları gerekir. İleride çocuklarının arkadaşlık kurmalarını istediği kimselerde bulunmasını arzu ettiği özellikte arkadaşlarla takılma, bu konuda çocuklarına güzel örnek olmaları gerekir.
Çoğu aileler, çocuğun okula başlamasıyla birlikte belirli bir tedirginlik hissederler. Şöyle ki: Çocuk, okul öncesi dönemde ailenin önem verdiği değerler doğrultusunda özenle yetiştirilmeye çalışılmış, çocuğun ahlaki oluşumu noktasında belirli bir aşama kat edilmiştir. Fakat okula başlamasıyla birlikte çocuk kendine yeni sosyal çevreler edinecek, tabiri caizse, tüm emekler boşa gidecek, çocuk tamamen aileden kopacak, öğrendiği değerleri unutacak, çevreyi tamamen kendine model seçecektir. Evet, bu ve bunun gibi kaygılar yersiz değildir. Fakat ilk temel bilgilerin ve ilk eğitimin gerçekleştiği 0-6 yaş döneminde çocuğun kişiliğine ve ahlakına büyük ölçüde yön veren unsur ailedir. Şayet bu yaşlar aileler tarafından iyi değerlendirilmiş, çocuk bu yaşta ailesiyle güçlü bir sevgi ve güven bağı kurabilmişse; çocuk, yetiştiği ortamın değerlerine göre ileriki yaşlarını şekillendirecek, arkadaş seçimi başta olmak üzere tüm seçim ve kararlarını ona göre yapacaktır.
Nitekim:
Ailenin, çocukla iletişiminin güçlü ve sağlıklı olması çok önemlidir. Bu sayede, aile çocuğa doğruyu ve yanlışı kolaylıkla öğretebilir. Çocuğun, anne ve babanın yokluğunda da doğru hareketleri sergileyebilmesi çok önemlidir. Bu beceri, doğrudan arkadaş seçimini de etkileyecektir. Aile ilişkilerinin sağlıklı ve güven dolu olması, çocuğun dış ortamda kendine daha güvenli olmasını sağlayacaktır. Bu sayede, kötü örnek oluşturan arkadaşlardan etkilenmesi azalacaktır.
Dolayısıyla aileler, bu dönemde çocuklarını özenle ve kendi değerleri doğrultusunda yetiştirme gayretine girmeli; kendileri de onlara bu hususta örnek olmalıdırlar.
Peki, çocuklar kötü arkadaşlıklar edinirse, ailenin müdahalesi ne boyutta olmalı?
Bu konu oldukça hassastır. Nitekim doğrudan çocuğu kötü arkadaştan men etmek, onunla görüşmesini yasaklamak, çocuğu öfkelendirecek; kararına saygı duyulmadığı izlenimini verecek ve bundan ötürü de ailesinin sınırlamalarına rağmen arkadaşla görüşmeye devam edecektir.
Böyle bir durumda öncelikle yapılması gereken en önemli şey, anne-babaların kendilerini sorgulamasıdır. Şayet çocuk, anne-babasının bir eksikliği veya kusuru nedeniyle kötü çevreye takılmışsa, ebeveynlerin derhal bu eksikliklerini tamamlamaları ve çocuklarıyla daha yakından ilgilenmeleri, onlarla verimli zaman geçirmeleri gerekmektedir.
Ayrıca çocuk ve çevresi her daim ailesi tarafından denetlenmelidir. Fakat dikkat edilmelidir ki; çocuğun çevresinin denetlenmesi demek, bizzat müdahale edilip yönlendirilmesi değildir. Çocuğa hissettirmeden onun ne yaptığını ve kimlerle beraber olduğunu izleyip, gerekli tedbirleri almaktır.
Bu bağlamda ailelere önerim:
- Çocuğunuzu arkadaş seçimi konusunda destekleyin. İyi ve kötü arkadaşın tanımını yapın ve bu minvalde çocuğunuzu bilgilendirin.
- Çocuğunuzun tercihlerini engellemeyin, onlara alternatifler sunun. Kararlarını ve seçimlerini önemsediğinizi hissettirmekle birlikte, doğru kararlar verebilmeleri için onları yönlendirin ve etkili diyaloglar kurun.
- Arkadaşları ile oyunlarını, nedenini izah etmeden yasaklamayın. Aksi taktirde bunu gizli yapmaya devam edebilirler.
- Endişenizi ve tedirgin olduğunuz noktaları çocuğunuzla paylaşın. Onu sevdiğinizi ve bu yüzden bu kadar endişeli olduğunuzu anlatın. Dertleşin, derdini dinleyin.
- Beğenmediğiniz arkadaşları hakkında kaygılarınızı anlatın. Niçin beğenmediğinizin nedenini izah edin.
- Çocuğunuzu arkadaşsız bırakmayın. Kötü arkadaşlar edinecek korkusuyla ev hapsine maruz bırakmayın. Çocuğunuza kriterleriniz doğrultusunda yeni arkadaşlar bulmasına yardımcı olun.
- Öğretmeni ile ilişki kurun. Çocuğun sosyal çevresine, çocuğu rahatsız edecek boyuta varmayacak şartıyla dâhil olun. Bu bağlamda çocuğunuzun arkadaşlarını davet edin, onları tanımaya çalışın.
- Çocuğunuzun arkadaşlarının aileleri ile de temasa geçmeyi ihmal etmeyin. Bu şekilde olası sorunlar durumunda sorunları birlikte önleme imkânı doğar.
- Çocuğunuzla güven bağının kopmasına izin vermeyin ve ona çok iyi bir arkadaş olun.
Allah Teala, çocuklarımızı şer yollara sevk edecek kötü arkadaşlardan korusun. Bizleri de çocuklarımıza karşı anlayışlı, sevgi dolu, merhametli anne-babalardan eylesin.
Pedagog Meliha Timur | Nisanur Dergisi | Ekim 2019 | 95. Sayı
Yorum yap