Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla…
Hedef; amaç ve gayedir. Her insanın dünya hayatıyla alakalı birtakım hedefleri vardır. Emekleyen çocuğun hedefi yürümektir. İlk başlarda bir adım atar daha sonra düşe kalka bu hedefini gerçekleştirir. Lise öğrencisinin hedefi üniversiteye gitmektir. Bunun için ders çalışıp dershane gibi aşamalardan geçtikten sonra nihai hedefine ulaşmaya çalışır. Genelde her insanın bu ve benzer hedefleri vardır.
Bir Müslüman’ın da hayatında bazı hedefleri olmalıdır. Hedefin bir manası da amaç ve gaye ise yaradılış gayesini göz önünde bulundurarak kendine bazı hedefler belirlemelidir. Kişinin hedefi onun için çaba gösterdiği, amaç edindiği şeydir. Müslüman’ın nihai hedefi, iyi amellerle Allah’ın huzurunda bulunup cennete girmektir. Hedefleri, hem dünya hayatını düzene koymalı hem de ahiret yurdunu inşa etmelidir. Hedeflerimizin yani amaç ve gayelerimizin farkında olup ona göre kendimize bir yol haritası çizmeliyiz. Madem bizler kulluk için yaratılmışız, bu vazifemizin gereklerini de yerine getirmemiz gerekmektedir.
Kısa, orta ve uzun hedefler belirlemeli ve başarmak için kendimize bir zaman çizelgesi oluşturmalıyız. Bu hedeflerimizi sahip olduğumuz yeteneğe, gücümüz ve vaktimize göre belirlemeli ve hedeflerimizin ulaşılabilir türden olmasına dikkat etmeliyiz. Kısa, orta ve uzun vadeli hedeflerimiz birbirleriyle uyum içinde olmalıdır. Eğer hedefimiz uzun vadeli ise kısa vadeli hedeflerle ulaşacağımızı hatırdan çıkarmamalıyız. Şimdiye kadar ulaştığımız bir hedefimizin olup olmadığını kontrol etmeli; varsa şevklenmeli yoksa gerçekleştirmek için azmetmeliyiz.
Bir davetçi eksikliklerini tespit edip hedeflerine göre planlar oluşturmalıdır. İmani yönde eksikliği varsa bu yönde kendini geliştirmeli, Kur’an okuma eksiği varsa tamamlamalı, ilmi eksik ise o alanda çalışmalar yapmalıdır. Hayır işlerinde acele edip asla ertelememelidir. Ömür sermayesinin hızla tükendiğini asla unutmamalıdır.
İslam önderlerinden birinin güzel bir sözü vardır: “İki çeşit insan vardır; hedefi olanlar – olmayanlar / sürükleyenler ve sürüklenenler.” Bizler daima hedefi olup sürükleyenlerden olalım ki; hem dünyada hem de ahirette kazananlardan olabilelim.
Hedefsiz insanlar karanlık yolda yürüyenlere benzerler. Gittiği yolun başını, ortasını ve sonunu görmeden yürümek… Sürekli bir yerlere gidersin ama bir türlü o yolun sonunu göremezsin. Küçük hedefi olanlar ise sadece kendi önlerini aydınlatırlar ve sadece kendilerine faydaları olur. Hâlbuki bu dünya yolcuğunda, imtihandan başarılı olarak geçebilmek için hem kendisi hem de insanlık için bir şeyler yapması gerekmektedir. İşte, büyük hedefleri olan kimseler, güneş misali hem kendilerini hem de başkalarını aydınlatırlar.
Yaptığımız planları gerçekleştirmek için kendimizi sürekli geliştirmeli, bu yolda önümüze çıkacak engellerle karşılaştığımız zaman da pes etmemeliyiz. Unutmayalım ki; büyük yolculuklar küçük adımlarla başlar. Başarılı insanların hikâyesi dinlendiği zaman çoğunun sırrının, hedef belirlemek ve bu hedeflere ulaşmaya çalışmak olduğu görülür.
Eyleme dönüştürdüğümüz hedeflerin değerlendirmesini muhakkak yapmalı, planlarımızı ara sıra gözden geçirmeliyiz. Acaba şimdiye kadar ulaştığımız hedefimiz var mıdır? Allah’ın en sevdiği amelin, az da olsa sürekli olan amel olduğunu hiçbir zaman hatırdan çıkarmamalıyız. Yaşadığımız anı iyi değerlendirmeli, akıp geçen zamanı bir daha geri getiremeyeceğimiz şiarı ile hareket etmeliyiz. Amellerimize hız vermeli, ekmeği, suyu israf etmediğimiz gibi zamanı da israf etmemeliyiz. Geçmişe müdahale edilemez ama yaşadığımız anı Allah’ın razı olacağı şekilde geçirebiliriz.
Müslümanlar hedeflerini gerçekleştirdikçe, yaptıklarının karşılığını hem dünyada hem de ahirette alacaktır. Ancak kulluğun gereğini yapanlar, huzuru ve mutluluğu tadabilirler.
Büyük hedefleri olanlar bu uğurda hayatlarını adarlar. Bizler de büyük hedeflerle dünyaya yön verebileceğimizi unutmamalıyız. Fatih Sultan Mehmet, İstanbul’u Osmanlı topraklarına kazandırmayı büyük hedef ve amaç edinmişti ama bu o kadar kolay değildi. Kendisinden evvel ataları bunu denemiş ama başaramamışlardı. Bizanslıların sağlam kaleleri ve kusursuz savaş stratejileri sebebiyle burası bir türlü fethedilememişti. Fakat Fatih buranın fethini tüm benliğiyle istiyor, hedefine ulaşmak için gecesini gündüzüne katıyordu. Amacına o kadar odaklanmıştı ki; rüyalarında bile fethe çıktığını görüyordu. Fetih yaklaştığı zaman uykuları kaçıyor hatta hiç uyumuyordu. Ona “Neden uyumuyorsun?” diye sorduklarında “Uyumayı kabre bırakıyorum” diyordu. Azmi ve yılmayan gayretiyle İstanbul’u fethetti. Bu fethin en önemli etkeni, Fatih’in kendine inanması ve bu uğurda hangi bedel olursa olsun ödemeye hazır olmasıydı.
Yüce amaçlarını gerçekleştiren kimseler, zahiren ölebilir ancak isimleri kıyamete kadar baki kalır. Allah (CC), büyük hedeflerin sahibi olabilmeyi ve hedeflerimizi yalnızca kendi rızası için yapabilmeyi, bu hedefleri de hayatlarımızı adayarak gerçekleştirmeyi bizlere nasip etsin.
Allah’a emanet olunuz…
Arzu Demir | Nisanur Dergisi | Kasım 2018 | 84. Sayı
Yorum yap