Rümeysa DemirYazarlar

Andımız ve toplum arasındaki uçurum

“Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm âlemlerin Rabbi olan Allah içindir.” (En’am /162)

Eğitim kurumlarında çokça eksiğin olduğunu ve bunun da ülke olarak bizim için büyük bir kayıp olduğunu dile getiriyoruz. Ancak eğitim sistemini değiştirmeden, boşlukları ve eksikleri gidermeden önce bağnazca ve dar kalıplar içerisinden çıkamayan yönetici kafalarının değişmesi gerektiği üzerinde durmak, daha anlamalı olacak galiba.

Eğitim yuvası olan okullarda ırkçılıktan, kendisini başkasına armağan etmekten, ötekileştirmekten bahsediliyorsa eğer sadece eğitim sisteminin eksikliklerini ve ya sadece ders ve sınav sistemini konuşmak, bu olanlara göz yummak olacaktır.

Küçücük ve tertemiz zihinlerin ‘andımız’ adı altında başka milletleri görmemesi ve sadece Türklüğü yücelten, Türklük propagandasını yapan bir marşla and içmeleri ne kadar doğrudur? Dahası eğitim kurumuna ne derece yakışır bir davranıştır?

Zoraki ısrarlarla kaldırılan “andımız” şimdi yine Danıştay’ın yürürlüğe sunması ve bunu tartışma konusu haline getirmesi, bizim eğitimi ülkece hala anlamadığımızın en büyük kanıtıdır.

Eğitimin en büyük hedefi ve gayesi; insanları bölmemek, benliğinin farkına vardırmak, farklı milletlerden olan herkesin eşit olduğunun bilincini vermek değil midir? Maalesef ki bizde işler değişmekte… Başka ırkları kabul görmemek, kendini başkasına armağan etmek, yapmayacağı ve mensubu olmadığı bir ırka kendisini adamakla başlıyor eğitim…

Eğitimin düzeltilmesi gerekiyor. Bu, ezberle, yıllardır hiçbir anlam ve birleştirici unsur taşımayan paragraflarla olacak iş değildir. Düzeltmeye gidilmeli derken, yanlışa gözü kapalı ve körü körüne gidildiğinin veliler olarak farkına varmaktan söz ediyoruz. Çocuklarımıza her gün okutulmak istenilen “andımız” adı altındaki faşist sözlerin mahiyetini kavratmalı ve zihinlerde kabulü reddetmeliyiz.

Bir Kürt, bir Arap, bir Laz ya da Zaza zorla her gün Türk olmak; bunu bağırmak zorunda değildir. Özgürlük naraları atanların, bir seçenek sunduğunu ya da bunun özgür bir düşünce değil, yaptırıcı ve zorlayıcı olduğunu belirttiğini göremiyoruz.

Her gün kendi ırkını inkâr etmekle, kendisini doğru olup olmadığını dahi bilmediği birine armağan etmekle eğitime başlanamaz. Başlansa dahi sonradan dürüst, doğru insanların az olduğundan şikâyet edilemez.

Çocuğun kişiliğini zedeleyen ve kendisiyle çelişkiye düşürüp psikolojik yıpranmalara neden olan bu söylemler, tartışma konusu dahi edilmeden; buna gerek duyulmadan kaldırılmalı ve bir daha gündeme getirilmemek üzere üstü kapatılmalıdır.

Bir devlete hele ki eğitim kurumuna bağnaz düşünce ve bu düşünceyi dayatması hiç yakışmıyor. Bu yanlıştan derhal dönülmesi gerekiyor. Küçük bir mesele gibi lanse edilen ama çocuklarımız/geleceğimiz için büyük olan bu meseleyi göz ardı edemeyiz…

Eğer ülke olarak “andımız” adı altındaki dörtlükleri söylemek bu kadar önemliyse, mecliste, emniyette, hastanelerde, iş yerlerinde de söylensin! Bu kadar sert ve ayrıştırıcı söylemlerin, sadece okulda çocuklara dayatılması da ayrıca düşündürücüdür.

Her gün bu merasimin olmasını isteyen veliler ve çocuklar, çok yapmak istiyorlarsa yine geçsinler kenarda and içsinler buna söyleyecek bir söz yok. Ama Kürt, Zaza, Çerkez ve daha başka ırklara dayatılmasının mantıklı bir açıklaması yoktur. Bu ülkede eğitim almak için birilerinin keyfini yerine getirmek mi gerekiyor?

İllaki her gün eğitimden önce bir marş veya and içilmesi gerekiyorsa; aklıselim ve ırkçılık yapmayan insanlar oturup düşünüp yeniden yazsınlar. Birleştirici, hoşgörülü ve kişiye ahlaki katkıları olan bir tarzda olsun…

Temiz ve doğru bir gelecek için, temiz ve tarafsız bir eğitim diliyoruz ve bunun için elimizden geleni yapacağız inşallah. Vesselam…

Rümeysa Demir | Nisanur Dergisi | Kasım 2018 | 84. Sayı

Yorum yap