Bismillahirrahmanirrahim…
Gözümün nuru, diye tabir etmiştir Allah’ın elçisi namazı. Bizim de gözümüzün nuru mudur? Yoksa sırtımızdaki kambur mudur? Yoksa yorulduğumuzda indirdiğimiz yük müdür? Söylenişi çok kolay lakin icraatı zor mu zor olan ibadet midir? Öyle ya yerine getirmek için yapılması gereken tek şey, vücudun belli azalarını usulüne göre yıkamak ve kıbleye dönüp belli hareketleri yine usulüne uygun icra etmektir. Ne verilmesi gereken maddi bir ücreti vardır ne de öyle bedeni yoran cinsten hareketleri. Ne de basit tarif edildi. Çocuk oyuncağı türünden bir şey olsa gerek.
Ancak işin aslı hiç de böyle değildir. Öylesine ağır gelir ki; insanlara dünyanın en meşakkatli işlerinden biridir sanki. Kadınlar evin temizliği için saatlerce uğraşır ter dökerler. Erkekler de benzer şekillerde yorucu işlere koşarlar. Gelin görün ki; iş, birkaç rekâtlık bir namazı birkaç dakikada kılmaya gelince insanların ekserisinin yorgunluğu bir kat daha artar. Hareketler basit de olsa taşıdığı mananın ağırlığıdır aslında insana zor gelen. Yerine getirilmesi gereken rutin bir şey, insanın ödemek mecburiyetinde olduğu bir borcu olarak görenler için de böyledir.
Elbette ki; namazdan zevk alan, heyecan ile kılanlar da vardır. Bunlar da şu ayet-i kerimenin de ifade ettiği gibi Allah (CC)’a saygı duyan takva sahipleridir: “Sabrederek ve namaz kılarak (Allah’tan) yardım dileyin. Şüphesiz namaz, Allah’a derinden saygı duyanlardan başkasına ağır gelir.” (Bakara/ 45)
Neden böyledir acaba? Nedir ki namaz? Bunca basitliğine rağmen neden zor gelir kullara? Nice bir ibadettir?
Kur’an-ı Kerim’de ‘salât’ kelimesi ile ifade edilir genellikle. Bununla beraber kıyam, kıraat, rükû, secde, zikir, dua, teşbih, huşu ve kunut kelimeleriyle de ifade edilmiştir. Kur’an’da en çok zikredilen ibadettir aynı zamanda. Genellikle zekât ile beraber zikredilir, ancak tek başına ifade edildiği ayet-i kerimeler de vardır. Kur’an-ı Kerim’in ilk surelerinden son surelerine kadar birçok surede geçmek suretiyle tüm kitaba dağıtılmıştır. Özellikle direk ‘salât’ kelimesi ile ifade edildiği yerde, bunu ‘dosdoğru’ olarak Türkçeye çevrilen ‘ikame etmek’ şeklinde yerine getirilmesi gerektiği belirtilmiştir. Çünkü baştan savma, borcu ödeyeyim de nasıl olursa olsun düşüncesi ile kılınan namazın geçerliliği yoktur.
“Kişi rükû ve secdesini tam yaparak namazı güzel bir şekilde eda ederse namaz o kişiye:
–Beni muhafaza ettiğin gibi Allah da seni muhafaza etsin! Der. Namaz yükseltilir. Kişi rükû ve secdesini tam olarak yapmaz, namazını güzelce eda etmezse namaz ona:
–Beni zayi ettiğin gibi Allah da seni zayi etsin! Der. Namaz, eski elbisenin dürüldüğü gibi dürülüp adamın yüzüne çarpılır.” (Beyhaki, Suyuti)
Namaz, ilk peygamber Hz. Adem (AS)’den itibaren her peygamberin şeriatında uygulanışı farklı da olsa yer alan ibadetlerdendir: “Hani, biz İsrailoğullarından; Allah’tan başkasına ibadet etmeyeceksiniz, anne babaya, yakınlara, yetimlere, yoksullara iyilik edeceksiniz, herkese güzel sözler söyleyeceksiniz, namazı kılacaksınız, zekâtı vereceksiniz, diye söz almıştık. Sonra pek azınız hariç, yüz çevirerek sözünüzden döndünüz.”(Bakara/83)
İnsan ile şeytan arasındaki farktır belki de. Çünkü bir defa ‘secde’ye çağrılıp buna uymayan iblis ile günde beş defa aynı şeye çağrılıp uymayan insan arasında ne fark olabilir ki? Hem Resullullah (SAV) da; “Gerçekten kişi ile şirk ve küfür arasında namazı terk etmek vardır” (Müslim, Tirmizi) buyurarak namazsız insanın küfre düşmesinin çok kolay olacağını belirtmiştir.
Namaz, kul ile Rabbi arasındaki irtibatı canlı tutan en büyük ibadettir. Günde beş defa huzura çıkacağının gerçekten bilincinde olan kişi, hal ve hareketlerine ona göre bir çeki düzen verecektir. Kur’an-ı Kerim’in de ifade ettiği gibi; “(Ey Muhammed!) Kitaptan sana vahyolunanı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz, insanı hayâsızlıktan ve kötülükten alıkor. Allah’ı anmak (olan namaz) elbette en büyük ibadettir. Allah, yaptıklarınızı biliyor.” (Ankebût/45)
Namaz, cennete girmenin anahtarıdır. “Arınan ve Rabbinin adını anıp, namaz kılan kimse mutlaka kurtuluşa erer.” (A’lâ/14-15) Buyurur Rahman. “Cennetin anahtarı namaz, namazın anahtarı ise abdesttir.” (Taberani) diye buyurur Resulullah.
Mü’minler ile münafık ve kâfirler arasındaki fark da yine namaza olan iştiyakları ve kılıp kılmamaları ile belirlenmiştir. Çeşitli ayetlerde mü’minlerden bahsedilirken; “Ancak, namaz kılanlar başka. Onlar, namazlarına devam eden kimselerdir.” (Me’âric/22-23)
Cehennemde olanlara orada olmalarının sebebi sorulunca; “Onlar: Biz namaz kılanlardan değildik.” (Müddessir/43) diye cevap verirler.
Namaza üşene üşene gitmenin münafıklık alameti olduğunu da, “Onlar, namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı pek az anarlar.” (Nisâ/142) ayeti ile “Münafıklara sabah ve yatsı namazından daha ağır gelen hiçbir namaz yoktur. İnsanlar bu iki namazda ne kadar çok ecir ve sevap olduğunu bilselerdi, emekleyerek de olsa cemaate gelirlerdi.” (Buhârî) hadisinde ifade edilmiştir.
Kulun ilk hesaba çekileceği amelin namaz olduğunu da Allah Resulü (SAV) şöyle belirtmiştir; “Kıyamet gününde kulun hesaba çekileceği ilk ameli, onun namazıdır. Eğer namazı düzgün olursa; işi iyi gider ve kazançlı çıkar. Namazı düzgün olmazsa, kaybeder ve zararlı çıkar. Şayet farzlarından bir şey noksan çıkarsa, Azîz ve Celîl olan Rabbi:
– Kulumun nâfile namazları var mı, bakınız? Der. Farzların eksiği nafilelerle tamamlanır. Sonra diğer amellerinden de bu şekilde hesaba çekilir.” (Tirmizî)
Kalabalık mahşer yerinde Allah Resulü, ümmetini abdest azalarının parlaklığından tanıyacaktır. “Şüphesiz ki benim ümmetim, kıyamet gününde, abdest izlerinden dolayı yüzleri nurlu, elleri ve ayakları parlak olarak çağırılacaktır. Yüzünün nurunu artırmaya gücü yeten kimse bunu yapsın.” (Buhari, Müslim) diye buyurur Fahri Kâinat ve onları havzın başında bekleyeceğini müjdeler.
Havzın başında Resulullah (SAV) ile sohbet edenlerden olabilmek duasıyla…
Rana Çeçen | Nisanur Dergisi | Temmuz 2019 | 92. Sayı
Yorum yap