Sezgin ÖzbayYazarlar

Amelsiz Söz, Kırık Bir Çömlek

Hamd âlemlerin Rabbine, salât ve selâm da pak Rasûlüne olsun.

Adamın biri Ebu’d-Derdâ Hazretlerine gelir, art arda sorular sormaya başlar. Hazret soruların birkaçına cevap verir ama adam Ebu’d-Derdâ’yı adeta soru yağmuruna tutmaktadır.

Ebu’d-Derdâ adama der ki: “Sen bu sorduğun ve cevabını aldığın her şeyle amel edecek misin?”

Adam, “Hayır, sadece merak ettim.” deyince Ebu’d-Derdâ (RA) adama: “Madem amel etmiyorsun, o halde kendi aleyhine neden delilleri çoğaltıyorsun. Yarın Allah sana sormayacak mı, bildiğin halde neden amel etmedin diye?” (İbn Sa’d, Tabakat, IV, 406.)

“Neden bildiğinle amel etmedin?” sorusu ağır bir sorudur. Ancak daha ağırı var ki o da “Başkalarına tavsiye ederken sen niye tam tersini yapıyordun?” sorusudur. Bildiğiyle amel etmemek acı bir durumdur. Nasıl olur da bir insan hakkı batıldan ayırabildiği halde batıla yönelir ve onu uygular? Nasıl olur da sözleri amelleriyle örtüşmez?

Amelsiz söz, kırık bir çömlek gibidir. Hiçbir işe yaramaz; sadece avuntudur.

Söz kayığın bir küreği ise amel diğer küreğidir. Amelle söz aynı anda aynı yönde hareket etmezse; o kayık olduğu yerde döner durur, bir menzile ulaşamaz.

Söylediklerinin tersini yapmak da ciddi bir davranış bozukluğudur. Bunun içinde ya kibir vardır ya kötü ahlak, ya haset… En azından, derin bir gaflet vardır. Gaflette olduğunu bile fark edememe hali…

Gerçek şu ki; sözüyle ameli birbirini tutmayanın nasihati fayda vermez. Bunu aile fertlerinizle bile yapabileceğiniz küçük bir testle anlamak ister misiniz?

Karşınızdaki kişi veya kişilerden, üçe kadar saydıktan sonra vereceğiniz komutu uygulamalarını isteyin. Üçe kadar sayın, tam o sırada elinizi burnunuza götürürken “Kulağınızı tutun!” deyin ve siz burnunuzu tutun. Göreceksiniz ki; ortamdakilerin çoğu sizin sözlerinize değil hareketinize uyarak burnunu tutacaktır. Bu, her durumda böyledir. Çocuğuna “Sigara içme!” dediği halde kendi içen babanın, çocuğa “Kur’an oku!” dediği halde kendi okumayan annenin, öğrencilerine kitap okumalarını tavsiye ettiği halde kendisi kitabın kapağını açmayan öğretmenin sözü büyük olasılıkla dinlenmez.

Bildiğiyle amel etmemenin tek zararı, kişinin sözünün tesir etmemesi değildir. Kişi bildiğiyle amel etmemekle ilk kötülüğü kendine yapar aslında. Efendimiz (ASV) “Bildikleriyle amel edene bilmedikleri öğretilir.” buyururlar. Demek ki; kişi bildiğini uygulamazsa, yeni ilimlerin kapısı ona açılmaz. “Olsun canım, bildiklerim de bana yeter!” denilebilir ancak unutmayalım ki; takvanın yolu marifetullahtan geçer ve marifetullahın sırrı ancak ilimle açılır. Zira Rabbimiz “Kulları içinde Allah’tan hakkıyla korkan ancak âlimlerdir.” (Fatır, 28) buyurmuştur.

İlmiyle amel etmeyip buna rağmen çok konuşmanın zararlarından birini de Hz. Ali’nin şu sözleriyle öğrenelim:

“Sözlerinin amellerinden sayıldığını bilen kimse az konuşur ve ancak kendisini ilgilendiren şeyleri söyler.”

Demek ki; sözü amelden ne kadar ayırsak da aslında söz de bir ameldir ve amel defterimizde önemli bir yere sahiptir. Sözün amelden sayılması da onu iyiye mi yoksa kötüye mi, gıybet, koğuculuk veya iftiraya mı yoksa hakkı anlatmaya mı kullandığımızla alakalıdır.

Söz ve amel dengesini iyi tutturmalı, sözlerimizi, nasihatlerimizi önce kendimiz uygulamalıyız. İlmin besini ameldir ve sözden öteye geçmeyen ilim, kuruyan bir bitki gibi yok olmaya mahkûmdur.

İslam’ın güzelliklerini ne kadar anlatsak az… Yüce dinimizi ne kadar yaysak az… Dünya bugün İslam’ın temizliğine, paklığına ve koruyuculuğuna muhtaç… Tahareti bile bilmeyen batı, bugün Müslümanların tuvalet sistemine bile muhtaç.

Tebliğ etmeli bütün dünyaya… “Gelin ey dünya, kurtuluş burada! Gelin insanlar, şifa burada! Dinleyin ey insanlık, iki cihan saadeti Kur’an’da!” diye sesimizin ulaştığı yere kadar yaymalı… Bunu yapmak kolay ama o temizliği, o kurtuluşu ve şifayı amellerinde gösterebilmeli insan.

Bir ufacık virüs, dünyaya peçe de giydirdi, sabun da kullandırdı, taharet de aldırdı. Bir dünya Müslümanın yapamadığını –tabiri caizse- bir mikrop yaptı. Bunlar hep sözümüzle özümüzün bir olmamasındandı. Batı “İslam güzelse sen neden emirlerine uymuyorsun? İslam kurtarıcı ise siz neden gittikçe batıyorsunuz?” gibi sorularla üstümüze gelmekte haksız mıydı?

“İslam vahdet dinidir.” diye diye birbirimizi yemekten, bir virüs vesilesiyle kurtulduk. Coronavirüsle birbirimize kenetlendik, sahip çıktık da dünya insanlık gördü. Bazı ülkeler virüsü, yaşlıların ölmesi için bir fırsat telakki ederken biz ülkemizde yaşlılara bu virüs bulaşmasın diye elimizden geleni yaptık, yapıyoruz. Seksenine kadar İslam’a kin kusan birçokları, hasta yatağında inliyor belki “İslam, İslam…” diye… Çünkü İslam hayattır, hayat kurtaran ve yepyeni hayatlar bağışlayandır. İslam, insana insanca bir hayat bahşeden kutlu nizam ve insanı çürümüş bedeninden ayağa kaldırıp mutluluğa götüren nurlu bir yoldur. Ve dünya bu gerçeği, bu cüssesi küçük ama etkisi büyük imtihandan sonra öğrendi.

Söz de amelden sayıldığına ve Allah katında hesabı olduğuna göre, en iyisi biz susalım amellerimiz konuşsun. Ellerimiz hayır işlesin, ayaklarımız hayra yürüsün, gözlerimiz hayra baksın, kulaklarımız hep hayra açık olsun, dilimiz güzellikleri dile getirsin her daim. “En güzel nasihat, iyi örnek olmaktır.” sözü ışığında güzel örnekliğimizle yayalım muhabbeti dünyanın dört bir yanına. Unutmayalım ki; Rabbimiz (CC), Peygamber Efendimiz (SAV)’i ‘en güzel konuşan’ değil ‘en güzel örnek’ olarak nitelendirdi Kur’an’ında…

Sözümüz amelimizle desteklendikçe kırılacak inşallah kalplerdeki kilitler. Amelimiz sözümüze uydukça, uyacak İslam’a yüz binler… Yoksa her sorunda “Gerçek İslam bu değil…” diyerek efor sarf etmekten ve zaman kaybetmekten kurtulamayız Allah muhafaza.

Rabbim sözünü amelle destekleyenlerden eylesin cümlemizi. (Âmin)

Sezgin Özbay | Nisanur Dergisi | Nisan 2020 | 101. Sayı

Yorum yap