Hamd âlemlerin Rabbine, salât ve selâm da O yüce Rabbin pak Rasûlüne olsun.
Kâinatta her şey bir denge üzerine kuruludur ve yerli yerincedir. Zerreden kürreye her şey, bir düzen içinde görevini yapmaktadır. Bunlardan biri, örneğin küçük bir yıldız görevini aksatsa gökyüzü başımıza yıkılır. Demek ki bu varlıkları düzende tutan kanunlar var.
Gökyüzünün kanunları olduğu gibi yeryüzünün ve yeryüzündeki devletlerin de kanunları ve tüzükleri vardır. Hatta devletlerin içindeki küçük yapıların, derneklerin, vakıfların ve okulların da tüzüğü vardır. Bilmemiz gereken en önemli şey; ailenin en önemli okul olduğudur. Dikkat edilirse ailede terbiye almamış kimseler, okulda o terbiyeyi almamakla birlikte, okuldakilerin de başına bela olmaktadır. Bu yüzden ilk olarak aile okulumuzda sağlam bir tüzüğe uymalıyız. Bu tüzük, elbette âlemlerin Rabbi olan Allah’ın razı olacağı kurallarla bezenmiş olmalıdır. Gelelim aile okulumuzun tüzüğüne:
- İlk kural, her işi Allah rızası için yapmaktır. Eşine Allah rızası için hizmet etmek, çocuklarına Allah rızası için bakmak/rızık temin etmek, evinde Allah rızası için çalışmak vs. zor işleri kolaylaştırır. Yorgunluk, bezginlik, huzursuzluk o haneye uğramaz.
- Sevgi ve merhamet, olmazsa olmazımızdır. Yüce Rabbimiz: “Kendileri ile huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranızda bir sevgi ve merhamet var etmesi de onun (varlığının ve kudretinin) delillerindendir. Şüphesiz bunda düşünen bir toplum için elbette ibretler vardır.” (Rum,21) buyurmuştur. Sevgi ve merhamet her aileye verilmiş bir nimettir ancak bazen kalpler o kadar körelir ki, bu sevgi ve merhameti görmez olur. Bize düşen “Rabbim! O göremediğimiz, kaybettiğimiz sevgi ve merhameti bize göster.” diyerek dua etmektir.
- Sadakatsizlik kabul edilemez. Sadakat dosdoğru olmaktır; aldatma veya yalan aklına geldiğinde bile ürpermek, sararıp solmaktır. Zira kulun görmediğini Allah görür. “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol!” (Hud, 112) âyet-i kerimesi ve “Müslüman cimri ve korkak olabilir ama asla yalancı olamaz.”(Muvatta, Kelam, 19) hadis-i şerifi gereğince ailenin bütün fertleri birbirlerine sadık olmalıdır.
- Emanete riayet esastır. Eşin çeşitli huyları ve özel halleri, çocukların yanlışları veya zaafları, eşle münasebete dair olayların hepsi emanettir. Bu emanetleri çeşitli sebeplerden dolayı dışarı sızdırmak, aile içi huzursuzluklara açılan ilk kapılardandır.
- Yanlış yapma riskimizi azaltmak için istişare şarttır. Zira Rabbimiz: “…Onların işleri aralarında istişare (danışma) iledir…” (Şûrâ, 38) buyurmuştur. Efendimiz (ﷺ) de ilk vahiy indiğinde Hz. Hatice annemizle istişare ettiği gibi, Hudeybiye Anlaşmasında da çok önemli bir konuyu Ümmü Seleme annemizle istişare etmiştir.
- İki cihanda saadet vesilesi olan kanaatkârlık, aile okulumuzun olmazsa olmazlarındandır. Türetmeye değil tüketmeye, sadeliğe değil lükse alışılan günümüz dünyasında kanaatsizlik, gerçekten de büyük acılar çekme sebebidir.
- Ayıpları örtmek ve kusurlara odaklanmamak, aile okulumuzdaki en önemli maddelerdendir. Zira bugün birçok yuva, ayıpların açığa vurulup kusurların büyütülmesinden dolayı yıkılıyor. Efendimiz(ﷺ): “Bir kul dünyada başka bir kulun ayıbını örterse, kıyamet gününde Allah da onun ayıbını örter.” (Müslim, Birr, 72) buyururlar. Ayıbı örtülsün isteyen, ayıpları örtmeli.
Efendimiz(ﷺ): “Sizden biriniz, eşine buğz etmesin. Çünkü onun bir huyunu beğenmezse başka bir huyunu beğenir.” Müslim, Radâ 61 buyururlar. Erkeklere yapılan bu uyarı, özellikle de ülkemiz şartlarında çeşitli haklar edindiğini düşünüp eşini her fırsatta aşağı gören kadınları da ilgilendirmektedir.
İnsanız ve kusurdan azade değiliz. Eşimizdeki kusurlar yerine kendi kusurlarımıza odaklanırsak, çocuklarımızın daha huzurlu ve mutlu bir yuvada yaşamasına katkıda bulunmuş oluruz inşâallah.
- Hak ve sorumluluklara riayet etmemek, aile binasına vurulan en büyük darbedir. Sorumlulukların yerine getirilmediği, hakların göz ardı edildiği bir ailenin temelleri içten çürüyor demektir. Peki, nedir hak ve sorumluluklarımız? Âlemlere rahmet Efendimiz(ﷺ)’den alırız en güzel cevabı:
“Onlar(hanımlar) üzerindeki hakkınız, yatağınızı istemediklerinize çiğnetmemeleri, istemediklerinizi evlerinize almamalarıdır. Onların sizin üzerinizdeki hakları, onlara giyecek ve yiyeceklerinde iyi davranmanızdır.”
Erkeğin eşine ve çocuklarına karşı sorumlulukları; geçimlerini temin etmek, onları korumak, onlara dini öğretmek yahut öğretecek imkânlar hazırlamaktır.
Kadının sorumluluklarıysa; eşine itaat etmek, çocuklarının terbiyesini sağlamak, kocasının şerefini, evini ve onurunu korumaktır. Şu da var ki; sorumluluktan öte bir iştiyakla ailesi için çabalayan kimselerin evlerinde saadet ve muhabbet daha çoktur.
- Benlik değil, ‘biz’lik esas alınmalıdır. Ancak ‘biz’ olabilenler birbirleriyle hakiki manada hemhal olabilirler. Efendimiz(ﷺ):
“Müminler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirini korumakta tek bir vücut gibidir. Vücudun herhangi bir uzvu rahatsız olursa öteki organları da bu yüzden rahatsız olur ve uykusuz kalır.”(Buhari, Edeb, 27)
Vahdet istiyorsak, yolu aileden geçiyor. Huzur, güven, muhabbet istiyorsak bunu ilk ailemizde tesis etmeliyiz. Yalan dünya ve içindeki yalancılardan bunalmış olabiliriz. O halde evimizi sadakat ve güvenin meskeni yapalım. Dünyanın aldatmasından kaçıp evimize sığınalım.
- Bütün çabalara rağmen anlaşmazlık çıkarsa, çözüm mercii Kur’an ve sünnettir.
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Peygamber’e itaat edin ve sizden olan ulu’l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüzde, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Rasulüne arz edin. Bu daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.” (Nisa, 59)
Rabbim evlerimizi küçük cennetimiz, yavrularımızı cennet çiçeklerimiz eylesin. Bekârlara hayırlı eş, evlilere hayırlı çocuklar nasip etsin. Âmîn…
Sezgin Özbay | Nisanur Dergisi | Eylül 2019 | 94. Sayı
Yorum yap